Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Gökalp Atatürk’ün 'fikir babası' idi

Türkçülüğün Esasları’nı yazan ve Türk milliyetçiliğine ad koyan Ziya Gökalp hâlâ aşılamamıştır. İçinde yaşadığımız kültür buhranının aşılması için de ona hâlâ muhtacız.
Bu söz Atatürk’ün sözüdür. Bir vesile ile “Benim vücudumun abası Ali Rıza Efendi, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’dir” demiştir. Gerçekten de Atatürk’ün yaptığı inkılapların pek çoğunda Ziya Gökalp etkisi açık bir şekilde görülmektedir. Hiç şüphesiz onun milliyetçiliğinin temelinde de Ziya Gökalp vardır. Zaten Birinci Dünya Savaşı sıralarında üç kıt’ada ve ondört cephede savaşan bütün Türk subay ve efradının kemiğine kadar işlemiş mistik bir Türk Milliyetçiliği inancı vardır v


 

Türk Ocakları onun fikirleri ile kuruldu
Onbinlerce Türk gencinin milli ruh yapısını oluşturan Türk Ocakları topluluğunun da kurucuları arasında başı çeken onun fikirleri idi. Yusuf Akçuroğlu, Ahmed Hikmet Müftüoğlu, Sadri Maksudi Arsal, Hamdullah Subhi Tanrıöver, Ömer Naci ve arkadaşlarının kurup geliştirdikleri Türk Ocakları o kadar etkili bir kuruluş haline gelmişti iki devrin siyasi iktidarı olan İttihad ve Terakki Cemiyeti de adeta onlara angaje olmuş durumda idi. Başta Bahriye Nazırı ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin üç büyüğünden biri olan Ahmed Cemal Paşa da onların baş hamileri arasında olduğu gibi Enver Paşa ile beraber onun emrinde gibi idiler. Nitekim bu cemiyetin yayın organlarından bulunan ve Kuvayyi Milliye ruhunun oluşmasında da önemli rol oynayan Milli Mecmua, Yeni Mecmua ve Türk Yurdu dergileri hep Ziya Gökalp’in yönetiminde kurulup gelişmişlerdir. Uzun yıllar yayınına devam eden bu dergiler Birinci Dünya Savaşı kaybedilip ülkenin işgal altına düşmesi üzerine İstanbul va Anadolu’da çalışmaya başlayan bütün açık ve gizli cemiyetler hep bu Türk Ocaklarının bünyesinden doğan ve büyük hizmetler yapan milli, fedakar insanların toplandığı vatanseverler cemiyetleri idiler.
Kendi zamanında Mehmet Akif başta olmak üzere bütün Türk aydınlarının da hayranlığını kazanan Gökalp, aynı zamanda büyük düşmanlıklar da kazanmış bir adamdır. Hatta kültür çevrelerinde uydurma deyimlerle alay konusu bile yapılmışktır. Bu gruba katılanlardan biri de ünlü şairimiz ve gazetecimiz rahmetli Süleyman Nazif’tir. Zaman zaman çevresindekilere Türkçülüğü alaya alarak sorarmış: “Bir yağcı yağ mıdır? Yağın tüccarıdır. Bir sütçü süt müdür? Sütün tüccarıdır. Peki Türkçü?”
Bu zihniyette olanlardan biri bir gün bizzat yayın yolu ile Gökalp’e milliyetini söz konusu ederek sataşınca bu bardağı taşıran damla rolü oynamış ve rahmetli de onlara yüklenmiştir.
Şimdi günümüzde de Türk milliyetçiliğinin efsane ismi Mehmet Akif’e aynı yollardan sataşanlar var. Onun milliyetini gündeme taşıyan insanlar var. İstiklal Marşımız’daki:
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl/ O benim milletimin yıldızıdır parlayacak/ O benimdir, o benim milletimindir ancak/ Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl/ Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl/ mısralarındaki “ırkım”, “milletim” gibi kelimelerle kastedilen Arnavut ırkı mı, yoksa Türk ırkı mıdır? Bütün bu yorumlara pek çoğu kasıtlı ve bir maksada matuf değerlendirmelere, vaktiyle böylesine cahilane ve kasıtlı yorumlara Ziya Gökalp’in verdiği topyekün cevabı bugün de bütün gücümüzle günümüzün her kesimindeki insanlarına ezberletmeliyiz ki hizaya ve bir milli tarih şuuruna gelsinler. Buyurunuz: 

 

 

Bana Türk değilsin diyene...
Ben Türk’üm diyorsun, sen Türk değilsin.
Ben İslam’ım diyorsun, değilsin İslam.
Ben ne Irkım için senden vesika,
Ne de dinim için isterim ilam.

Türklüğe çalıştım zevkim için
Ummadım bu işten asla mükafat.
Bu yüzden bu kadar felaket çektim,
Hiçbir an esefle demedim heyhat.

Hatta ben olsaydım Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni..
İlk gayem olurdu Türk Milliyeti.
Çünkü, Türk kuvvetli olursa mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti.

Türk olsam, olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan, olmasan sen Türk düşmanı.
Çünkü, benim gayem Türk’ü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı.

Türklük hem mefkurem, hem de kanımdır,
Sırtımdan alınmaz, çünkü, kürk değil.
Türklük hadimine Türk değil diyen,
Soyca Türk olsa da p..... Türk değil.

 


Dalkavuklara veyahut bugünkü
deyimiyle yalakalara cevaptır...
Dünyamızın ve Türkiye’mizin hemen her devrinde geniş çaplı bir dalkavuklar devirleri yaşanmıştır. 1938’de Atatürk’ün ölümünden hemen sonra iktidara sahip bulunanlar ile 1950 sonrası iktidara gelen ekiplere yapılan dalkavukluklar ile son zamanlardaki dalkavuklar arasında pekçok benzerlikler vardır. Ancak hiçbir dönemde bugünkü kadar yalakalağın, “evet efendim” ciliğin ayyuka çıktığı devirler olmamıştır. İşte büyük milli şairimiz rahmetli Mithat Cemal’in bunlara verdiği harikulade bir cevabı vardır ki bugün de geçerliliğini korumaktadır. Bu şiir bütün politikacılarımızın ve siyasi hayata katılan insanlarımızın kulağına küpe olmalıdır. Günümüze ışık tutan şiirlerden birini daha veriyoruz:


 

Eğilme...
Zincirlerin altınsa da hattâ, koparıp kır!
Susmak ne demekmiş, yere haykır göğe haykır!

Vicdân bile duymaz, sesi çıkmazsa bir âhı
Sessiz kölelerdir, yaratan binbir ilâhı

Elbet put olurlar, öpülen eller, etekler
Elbet öpen oldukça, bulunur öptürecekler!

Hürriyet, o en son şerefindir, onu satma!
Bir Tanrı yeter, kendine bin Tanrı yaratma!

İnsandaki dört tane ayak devrini bilme!
Mahvolsa eğilmezdi baban, sen de eğilme!..

Yazarın Diğer Yazıları