GOL OLDUKTAN SONRA UÇAN KALECİ

Geçtiğimiz günlerde 36 ilimizi don vurdu, üzümden incire, elmadan eriğe, kirazdan vişneye, fındıktan cevize pek çok ürün zarar gördü, çiftçiler milyarlarca liralık zarara uğradı.

Önümüzdeki aylarda bu afetin etkilerini yakından hissedecek, zirai ürünlerin fiyatlarında önemli artışlar göreceğiz.

Oysa zirai don olayı önlenebilirdi.

Meteoroloji Genel Müdürlüğünün hazırladığı “Zirai Don Olayından Korunma Yöntemleri” başlıklı raporu okudum az önce. Buradan sadece birkaç cümle yazmak istiyorum:

-Uygun ısıtma ekipmanları kullanarak veya küçük ateşler yakarak bağ ve bahçelerdeki hava ısıtılabilir.

-Havaya su buharı püskürtülerek yapay bulut oluşumu yani sis oluşturulabilir. Böylece ısı yükselmesi sağlanabilir.

-Ürünlerin üzerine toksik olmayan protein köpükleri püskürtülebilir.

-Yerin 150 metre yükseğindeki hava yerdeki havadan hissedilir derecede sıcaktır. Don tehlikesi olan günlerde bu hava rüzgâr makineleri ve fanlar vasıtasıyla yere doğru yönlendirilebilir.

-Üstten sulama ve yağmurlama yöntemiyle ürünlerin üzerinde buz tabakası oluşması engellenebilir, donma olayı önlenebilir.

-Don tehlikesi olan aylarda toprağın nemli, yabancı otlardan temizlenmiş ve düzeltilmiş olması sağlanabilir.

-Her yıl ince bir kum tabakası don riski olan alanlara serilebilir. Bu kum bitkilerdeki buharlaşmayı en alt seviyeye indirerek dona karşı etkili olabilir.

-İlkbaharda meydana gelen don olaylarına karşı, meyve ağaçlarının çiçeklenmesinin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 metre çapında açılarak kar veya buz kalıpları konulabilir.

...

Başta Tarım Bakanlığı olmak üzere ilgili devlet kurumları zirai don afeti yaşanan yerlerde bu tedbirlerin biri ya da birkaçının alınması için ne yaptı acaba?

Şimdi “Zarar gören çiftçilerimizin yanındayız, mağduriyetleri önlenecek” şeklindeki açıklamalar, top ağlarla buluştuktan yani gol olduktan sonra uçan kalecinin tavrına benzemiyor mu?

**

ANORMAL OLAN SEZARYENLE DOĞUMDUR

Sivasspor-Fenerbahçe maçında Sivassporlu futbolcuların sahaya Sağlık Bakanlığının hazırladığı “Doğal olan normal doğum” yazılı pankartla çıkmasına başta CHP olmak üzere muhalif partilerden ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarından sert tepkiler geldi, özetle “Kadınların nasıl doğum yapacağına siz karar veremezsiniz, çekin elinizi onlardan” denildi.

Bu tepkilere katılmıyor, bakanlığın tavrını doğru buluyorum.

Doğal olan normal doğumdur, anormal olan sezaryen denilen cerrahi müdahaleyle yapılan doğumdur.

Gerekçelerim şöyle:

Okuduğum birçok bilimsel çalışma sezaryenle doğumun ancak anne adayı ve bebekte ciddi bir sağlık sorunu tespit edildiğinde acilen uygulanması gereken cerrahi bir operasyon olduğunu, her 100 anne adayından en fazla 15’inde sezaryene ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyuyor.

Oysa son yıllarda ülkemizde her 100 doğumdan 61’i sezaryen yöntemiyle yapılıyor.

Bu tuhaf tablonun en önemli nedeni özel hastanelerin kâr hırsıyla doğuma gelen hastalarını sezaryene yönlendirmesidir. Nitekim en çok sezaryen özel hastanelerde yapılıyor, ikinci sırada üniversite hastaneleri geliyor, devlet hastaneleri ancak üçüncü sırada yer alıyor.

Doktorların kendi konforlarını düşünmesi de sezaryen artışında önemli rol oynuyor. Doğal doğumun ne zaman başlayacağı belli olmuyor. Hastaya bakan doktor bazen gece yarısı ya da sabaha karşı uyandırılıp hastaneye çağrılabiliyor. Oysa sezaryeni gün içinde istenilen saatte gerçekleştirmek mümkün. Bu yapılırken sezaryenin ağır bir operasyon olduğu, çeşitli komplikasyonlara yol açabildiği, bedende kalıcı hasarlar yaratabildiği unutuluyor.

Sonuca gelecek olursak:

Normal olan doğal doğumdur, anormal olan sezaryen doğumdur.

Türkiye, dünya birinciliğini sezaryenle doğumlarda değil demokraside, bilimde ve sanatta aramalıdır.

İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatının (OECD) raporuna göre dünyada sezaryenle doğumun en az yapıldığı ülkelerin neden İsviçre, Norveç, İsrail ve Finlandiya olduğu üzerinde de derin derin düşünülmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları