Golan kararnamesi ve ötesi 

ABD Başkanı Donald Trump'ın, 25 Mart 2019 da, İsrail Başbakanı B. Netanyahu ile beraber Beyaz Saray'da düzenlenen ihtişamlı törende İsrail işgali altında bulunan Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanıyan kararnameyi dünyaya ilan etmesi, Haçlı- Siyonist ortak projesinin Kudüs'ten sonra ikinci halkası olmuştur.  

Mesele dikkatle incelendiğinde, Trump'ın başkanlık seçimleri sırasındaki kampanyalarında Kudüs'ü İsrail'in başkenti yapacağına dair taahhütlerinin seçildikten ancak bir yıl sonra, özellikle 6 Ocak 2017 tarihinde alınmış olması tesadüfi değildir. Bu tarih acaba neden bilhassa 6 Ocak olarak seçildi?

6 Ocak 1917 tarihinde İngiliz kuvvetleri komutanı Allenby, o yıllarda Osmanlı toprağı olan Kudüs'e girdiğinde "İşte şimdi haçlı savaşları sona erdi" demiştir. Aynı tarihlerde Fransız kuvvetleri komutanı Henri Gouraud, Suriye'yi işgali sırasında Salahattin Eyyubi'nin kabrine tekme atarak "İşte geldik ey Selahattin" demiştir. Trump'ın tam 100 yıl sonra taahhüdünü yerine getirmesi meselenin daha bitmediğine dair örtülü bir mesajdır. İsrail'in, 1967 yılındaki "6 Günlük" Arap-İsrail savaşından bu yana kutsal konuma haiz olan Kudüs ile stratejik öneme sahip Suriye'ye ait Golan Tepelerini işgal etmiştir. Araplar, Golan'ın Arapça gezi, sefer ve cevval kelimelerinden türediğini iddia etseler de, Türk Dil Kurumu'na (TDK) göre Golan, binek hayvanı semerini, ya da eyerini bağlamak için göğüsten aşılarak sıkılan kemer demektir. Golan Tepelerinin bulunduğu coğrafyanın büyük bir bölümünde Türkmenlerin yaşadığı dikkate alındığında kelimenin Arapça'dan fazla Türkçe'den türediğinin mantığa daha yakın olduğu kanaatindeyim. 1967 savaşı sırasında Golan Tepelerinde yaşayan Türkmenlerin, İsrail şerrine karşı en fazla direniş gösteren oldukları pek bilinmemektedir. Hala bugün o topraklarda büyük arazi sahibi olan 30-40 bin Türkmen yaşamaktadır.

Golan Tepelerinin İsrail açısından önemi, İsrail topraklarını güvenlik açısından yüksekten görmesinin yanı sıra, ülkenin su ihtiyacının üçte birini karşılamasıdır. Haçlı-Siyonist projesini destekleyen Trump'ın 2020 de yapılacak ABD Başkanlık seçiminde Yahudi lobisini kazanmak amacında olduğu biliniyor. 2016 yılındaki Başkanlık seçiminde Yahudi kesimi oylarının % 24 ü Trump'a, % 71'i ise Hillary Clinton'a kullanılmıştır. Bu bağlamda, Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında Yahudi Lobisini kazanma adına büyük rekabet yaşanmaktadır. Carnegie Orta Doğu Merkezi Başyazarı Michael Young, 27 Mart 2019 tarihli yazısında, Golan Tepeleri kararnamesiyle bu toprakların ilhak edilmesinin, birkaç yıl içerisinde Batı Şeria'nın da ilhak edileceğinin yolunu açtığını belirtmiştir. Ayrıca Young, gerek Filistinlilerin, gerekse Arap Dünyasının, İsrail'in öne süreceği barış şartlarını kolaylıkla kabul edeceklerini ön görmektedir. Yani bu da ilhak projesinin üçüncü halkası olacaktır. Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü Başkan Yardımcısı, David Weinberg, The Jerusalem Post Gazetesi'nin 29 Mart tarihli makalesinde "Filistinliler, İsrail talepleri karşısında büyük feragatlerde bulunmadıkları takdirde Batı Şeria'daki egemenliklerini kaybedeceğini" yazmıştır.

İsrail, Birleşmiş Milletlerin 1967'de 242, 1973'de 338 ve 1981'deki 497 sayılı Güvenlik Konseyi kararları ABD dâhil oy birliği ile alınmış olsa da İsrail'in bu kararları tanımadığı bilinmektedir. Filistinlilerin Gazze'de sürekli olarak direniş hareketleri devam etmektedir. İsrail, Gazze'ye hâkim olan Hamas ile Batı Şeria'yı kontrol eden Mahmut Abbas yönetimindeki El Fetih Örgütü arasında bölünme ve çatışma ortamı yaratma peşindedir. İsrail iki örgüt arasında "tavşana kaç, tazıya tut" politikası uygulamaktadır.

31 Mart 2019 tarihinde Tunus da düzenlenen 30. Arap Birliği Zirvesi'nde Golan Tepeleri kararnamesiyle ilgili olarak üstü kapalı ve göstermelik kınama mesajı yayınlanmış olsa da katılımcıların büyük bir bölümü Türkiye'yi Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale ettiği gerekçesiyle kınamaktan geri kalmadılar. Kudüs ve Golan Kararnamelerinin karşısında ne Batı ne de Arap Dünyası durabildi. 

Türkiye'ye gelince; malum olduğu üzere I. Dünya Savaşında Osmanlı Padişahı V. Mehmet tarafından cihad ilan edilmesinin akabinde Türk Ordusu Kudüs, Medine, Bağdat, Şam, Yemen, Kerkük ve Musul'da emperyalizme karşı ağır bir mücadele verirken, Arap lider ve yöneticileri İngilizlerin oyununa gelerek saf değiştirdiler. Tarih tekerrür edebilir. Dolayısıyla Türkiye, bu konuyla ilgili olarak kartlarını seçerken dikkatli olmalıdır. 

 

Yazarın Diğer Yazıları