Gönül yapmak-gönül yıkmak…

Edebiyat, cemiyetin aynasıdır. Toplumda iyi-kötü, doğru-yanlış, acı-tatlı ne yaşanmışsa bir ifade kalıbı bularak muhakkak edebiyata yansır. Bu ifade kalıbı bazen mensur (düz yazı) olur, bazen de manzum… Biz bugünkü yazımızda ecdadımızın geçmişte gönül yapmaya veya gönül yıkmaya dair neler söylemiş olduklarını beyitler ışığında sizlere aktarmaya çalışacağız.

Önce Yunus Emre'den başlayalım:

"Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil//Yetmiş iki millet dahi elin yüzin yumaz değil."

Yunus'un çok güzel ifade ettiği üzere, hem namaz kılar hem de gönül kırarsak bu kıldığımız namaz olmaz. Çünkü namazın hikmet-i teşrîiyesi (vaz oluş gayesi) kötülüklerden alıkoymaktır. Kötülüklerin en büyüğü ise gönül kırmaktır. Namazın bu yönünü bir kenara bırakarak meseleyi elimizi yüzümüzü yıkamaya ve birtakım mekanik hareketler yapmaya indirgersek unutmayalım ki bunu gayrimüslimler de yapmaktadır.

Ben Diyanet İşleri Başkanı olsam yapacağım ilk icraat bütün camilerin girişine Yunus'un bu beytini yazdırmak olurdu.

Koca Yunus bir başka şiirinde de gönlün Allah'ın tahtı olduğunu belirterek gönül yıkanların iki cihanda da bedbaht olacaklarını, gün yüzü görmeyeceklerini söyler:

"Gönül Çalab'ın tahtı

  Çalab gönüle bahtı

  İki cihân bedbahtı

  Kim gönül yıkar ise."

Hem insanların hem de cinlerin sorularına cevap verdiğine inanıldığı için "müftiyüs-sakaleyn" diye anılan Şeyhülislâm İbn Kemâl (ö. 1534) de gönül yıkmanın cennet köşkünü tahrip etmek olduğunu, gönül yapmanınsa binlerce Kâbe bina etmekten daha üstün olduğunu söyler:

"Gönül yıkmak harâb etmek gibidir beyt-i mâmûru//Velî yapmak hezârân Kâbe bünyâd etmeden yeğdir."

Yine şeyhülislâmlarımızdan Sâhib Mehmet Efendi'nin (ö. 1748) "İbadet ve tâat yapmak isterseniz gönül yapın, zira gönül Allah'ın evidir. Cennetin kapısını gönül kıranlar değil, gönül yapanlar açacaktır" mealindeki şu beyti de meşhurdur:

"Gönül yap zâhidâ beyt-i Hudâ'dır tâat istersen//Muhakkakdır ki bâb-ı cenneti hâtır-şiken açmaz."

Aslında ibadetin de tâatin de, huzurun da rahatın da temelinde gönül kazanmak vardır. Bursalı İffet'in (ö. 1842) dediği gibi kırılmış gönülleri onarmalıyız ki C. Hak'tan af ve mağfiret talep etmeye yüzümüz olsun:

"Ey eden Perverdigâr'ın lütf u ihsânın ümîd//Bir şikeste sîneden def'-i melâl ettin mi hîç."

Hastalık da sağlık da bizim içindir. Allah dert de vermiş derman da… Doktorlar her derde bir çare bulur elbet. Lakin mesele, mahzun gönüllerin nabzını tutabilmek, onların acılarını dindirebilmektir. Esasen "Lokman"lık da budur:

"Gerçi her derde vardır bir tabîb-i çâre-sâz//Nabz-gîr-i kalb-i mahzûn ol ki Lokmanlık budur." (Seyyid Seyfullah)

Sözün özü; dünya ve âhiret saadetinin yolu gönül kazanmaktan geçer. Gönül kıranlar iki cihanda da bedbahttır. Allah'ın evini (gönül) tahrip etmekten daha büyük günah mı olur?

***

ACZİMİN GİRYESİ:

 

                             GÖNÜL YAPMAK

Gönül  yapmak  bin  Kâbe  bina  etmekten  yücedir,

Var sen kıyas et kalp kırmak, gönül yıkmak nicedir.

                                                                      (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları