Göstermelik ve fırsatçı önlemler

Özellikle de normalleşme sürecinden itibaren açıklanan vaka ve ölüm sayıları ile ilgili şüphelerimiz oldukça fazlaydı. Her gün etrafımızdan "korona olan" birilerinin haberlerini alıyor, Avrupa'da artan rakamları görüp bizdeki rakamları anlamlandıramıyorduk ki, şüphelerimizde haklı çıktık. Meğer, deyim yerindeyse, dünyanın köylü kurnazı bizmişiz, vaka ile hastayı ayırıp yeni anlamlar yüklemişiz!

Yaklaşık yedi aydır yayınlanan turkuaz tablodaki "yeni hasta" başlığındaki rakamların Covid-19 testi pozitif çıkan herkesi kapsamadığını, yalnızca hastalık belirtisi gösterenlerin sayısını ifade ettiğini Sağlık Bakanı bizzat itiraf etti.

'Vaka sayısını tespit etmek' gibi bir gaye yok

Bu durumda 29 Temmuz'dan itibaren "vaka", "hasta" ve "ağır hasta" diye hiçbirimizin bilmediği bir ayrım yapılmasına rağmen vakaların sayısı bizimle paylaşılmadı.

Dahası, tabloda "toplam vaka sayısı"na her gün eklenen sayı "günlük hasta sayısı" idi.

Yani, halkı kandırmadan daha kötü olanı, pandeminin seyrini takip edeceğimiz verilerin birbirine girmiş olması. Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan genel tablodaki toplam hasta sayısı başlığı altındaki rakamlar, daha önceden bize vaka sayısı olarak açıklananlarla aynı.

Bu durumda, mart ayından bu yana biriken toplam vaka sayısını bilmiyoruz; ancak bunu tam olarak bilmek gibi bir gaye de yok. Oysa bu vakalar, toplum sağlığı açısından daha büyük risk taşıyor.

Bakanın "vaka" olarak nitelediği, yani semptom göstermeyip ya da belki de az semptomlar gösterip eve yollanan hastalarla ilgili baştan beri duyduğumuz şey, bu kişilerin birlikte yaşadığı aile fertlerine test yapılmadığı. Hatta virüsü atlatıp atlatmadığına dair ikinci bir testin yapılmadığı vakalar dahi var.

Bunun sebebi belli. Sağlık Bakanı, birinci ağızdan, vaka tespitinin ülkenin aleyhine sonuçlandığını söyledi.

Bu yüzden de salgının seyri değişmese de açıklanan rakamlar değişti. Tabi bu defa da Türkiye, güvenilirliğini yitirdi.

Bu ay başı itibariyle Almanya, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu pek çok ülkeye seyahat uyarılarını kaldırdı ancak Türkiye açısından test zorunluluğu gibi birtakım kısıtlamalar uygulamaya devam ediyor. Türkiye'ye seyahat yasağını ilk kaldıran ülkelerden İngiltere, 3 Ekim'den itibaren Türkiye'den giden yolculara 14 günlük karantina uygulaması getirdi.

Sebepleri aynı: Türkiye'nin vaka açıklama kriterleri Dünya Sağlık Örgütü'nünkiyle (WHO) uyuşmuyor. WHO, laboratuvar testi pozitif çıkmış kişileri esas alıyor.

Şimdilik hastalığın tek çaresi "şeffaflık"

Yöntemin değiştirildiği sırada vatandaşla paylaşılması gerekirken, ancak CHP milletvekilinin gösterdiği belgeler sonrası mecburen açıklanması toplum sağlığının ciddiye alınmadığını gösteriyor.

Türkiye'nin itibarı için de vatandaşın sağlığı için de mücadeleye duyulan güvenin sarsılmaması lazım.

Bunun için devletin vatandaşına şeffaf olması, durumun ciddiyetini izah ederek tedbirlere uymasını beklemesi gerekiyor.

Önlem alınsın isteniyorsa, önlem alınması için sebep verilmeli.

Sürekli vatandaşın sorumsuzluğu vurgulanarak yasaklara başvuruluyor ancak zaten bu zor dönemin ekonomik ve psikolojik bedelini ödeyen vatandaş, virüsle mücadele politikasındaki eksikliklerden de tutarsızlıklardan da sorumlu değil.

Yeri gelmişken şunu da söylemek gerek, Covid 19 kapsamında alınan önlemlerin ve yasakların düzenli şekilde açıklandığı bir mecranın bulunmayışı nedeniyle, vatandaş neyin yasak olduğunu, hangi yasağın sona erdiğini bilemiyor. Mevzuat takip etme alışkanlığı olmayanlar için bu hızla değişen düzenlemelerden haberdar olmasını beklemek mümkün değil. Günbegün değişen bu yasaklarla yaşamaya bir süre daha katlanacaksak eğer, genelgelerde yer alan yasakların derlenip, kolay anlaşılır şekilde halka sunulması gerek.

*****

Fırsatçı Önlemler

İçişleri Bakanlığı, virüsle mücadele amacıyla bir genelge yayınlayarak 1 Aralık tarihine kadar sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, birlikler ve kooperatifler tarafından düzenlenecek tüm etkinlikleri yasakladı.

Yani, geçen günkü yazımda bahsettiğim ekim ayının ilk haftası yapılması gereken baro genel kuruları, bu genelge nedeniyle yapılamayacak.

Peki bu neye yarayacak? Henüz tüzel kişilik kazanamamış olan İstanbul ve Ankara'daki ikinci baroların süre kazanmasına, dolayısıyla da Türkiye Barolar Birliği seçimlerine delege gönderebilmelerine yarayacak.

Pek tabi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı da 10 Kasım Atatürk'ün ölüm yıldönümü de bu süreç içerisinde yer aldığından ilgili derneklerce toplu etkinlikler yapılamayacak. Mesela, Atatürkçü Düşünce Derneği, 10 Kasım'da Atatürk'ü anma etkinliği düzenleyemeyecek.

Malumunuz, gösteri yürüyüşleri de yasak.

Öte yandan birlikte yürüyüş yapamayan insanların birlikte bildiri dağıtması, basın açıklaması yapması serbest. Bu sebeple, Saraçhane'deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin binasının önünde servisçiler bildiri dağıtıp toplaşıp omuz omuza dikilebiliyor. Çünkü birlikte yürümedikçe sıkıntı yok, birlikte dikilebiliriz.

Bu tutarsız yasakların hiç kimseye faydası yok. Fırsatçı yasakların ise demokrasiye zararı çok.

Yürüyüşlerin ve gösterilerin Anayasa uyarınca serbest olması gerekirken, yetkililere düşense bu alanlarda gerekli güvenliği sağlamaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları