“GÖZÜM AÇIK GİTMEZ” DEMİŞTİ

12 Mart darbe dönemi...

Evler basılıyor, kitaplara el konuluyor, sahipleri hakkında soruşturmalar açılıyordu.

O günlerde bir sandık dolusu kitap geldi eve.

Baskınlara karşı onların evinin daha güvenli olduğunu düşünen bir yakınları göndermişti.

Henüz 8 yaşındayken kitaplarla tanışması böyle oldu Sırrı Süreyya Önder’in.

Sandıktan ilk alıp okuduğu kitap Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanıydı.

Onu Kemal Tahir’in ve Ahmet Arif’in kitapları izledi.

Ortaokul ikinci sınıfta iki hocası tarafından okulun kitaplık kolu başkanlığına getirilmesi ve kitaplığın anahtarının kendisine verilmesi de hayatının dönüm noktalarından biriydi. Böylece kitaplıktaki yüzlerce kitabı okuma imkânı buldu.

Bir yandan okula giderken bir yandan da erken ölen babasının ardından geçim sıkıntısına düşen ailesine katkıda bulunmak için fotoğrafçılıktan lastik tamirciliğine çeşitli işlerde çalıştı.

...

16 yaşındayken bir protesto eylemine katıldığı için yakalandı, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Cezaeviyle ilk tanışmasıydı bu ve fazla uzun sürmedi.

7 yıllık cezaevi serüvenini ise 12 Eylül darbe döneminde yaşadı. Mamak, Ulucanlar ve Haymana cezaevlerinde yattı. Mamak Cezaevi’ni Nazi kamplarına rahmet okutacak türden sistemli işkencelerin yapıldığı bir yer olarak hatırladı hep.

Uzun yıllar sonra sinema sektörüne girdiğinde, senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı “Beynelmilel” filminde 12 Eylül dönemini doğuda bir müzik grubunun başından geçen trajikomik olaylar çerçevesinde başarıyla anlattı.

...

Güler yüzü, hoş sohbeti ve nüktedanlığı ile girdiği her ortamda dikkatleri hemen üzerine çekti, çevresinde geniş bir dostluk halkası oluşturdu.

Türkmen bir ailenin çocuğu olmasına karşın Kürt sorununu birinci gündem maddesi yapan bir partide siyasete atıldı.

Verdiği röportajlar ve konferanslardaki kimi sözleri O’nun hayat felsefesini ve siyaset anlayışını net biçimde özetliyordu:

-Zengin olmak gönül biriktirmektir. Karşınızdaki insanları kırarak sadece fakirleşirsiniz... Hayat iki hatır bir gönüldür.

-Benim işim kan revan içindeyken bile nükteyle konuşmaktır.

-Bertold Brecht’in sözüne katılıyorum: Beni güldürmeyen şeye güler geçerim.

-Sanat bir sorunu görünür kılar. Siyasetin işi o sorunu çözmektir.

-Zulme direnirim. Kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın... Tarihin baş tacı ettiği hiçbir zulüm yoktur.

-Tercihimi hep barıştan yana koydum. Son nefesime kadar buna hizmet etmeye devam edeceğim. Barış için telaş etmeden acele etmeliyiz... Barış emekçisiyiz.

-Demokrasi çok iyi bir şey. Biraz daha tadına varsak tadından yenmeyecek... Yasaklar böler, özgürlükler birleştirir.

-Türkiye’de siyaset keskin bir öfkenin karşılıklı boca edilmesi şeklinde yapılıyor. Bunun nedeni sevgisizlik, ötekileştirme, nefret dili, klişelerle düşünmedir.

-Sokaklarda da şiddet var. Günlük hayat faşizmi önce tribünlerde başladı, önce orası bölündü. İnsanların arabalarında ihtilaf çözme aracı olarak sopa taşıdığı bir ülkede yaşıyoruz.

-Tüketimle ilişkilerimizi sorgulamamız gerekiyor. Bir ev alayım diye hayatını heder eden insanlar biliyorum. Evim yok. Adıyaman’da anneme bir ev satın almıştım. O da depremde yıkıldı.

-30 yılda iki ceket giydim. 15 yıl deri ceket, 15 yıl da şimdi giymekte olduğum ceket. Ütü istemeyen gömlekler giyerim.

...

Pazar günü son yolculuğuna uğurladığımız değerli siyaset ve sanat adamı Sırrı Süreyya Önder’in şu sözleri ise kaybından derin üzüntü duyan milyonlara teselli olacak nitelikte:

“Çeşitli sağlık sorunlarım var. Menzil göründü. Böyle dönemlerde muhasebe yapıyor insan. Bu kadar oksijen tükettin, peki ne yaptın diye...

Hayatı anlamlandırmak gerekiyor. Yarın emri hak vaki olsa gözüm açık gitmez. Hayatı anlamlandırmaya çalıştım. Evladım ve torunum, bizi utandıracak bir şey yaptı mı diye baktıklarında bir şey göremezler.”

...

Kızı Ceren Önder Kandemir’in cenaze törenindeki konuşması O’nun benzersiz insanlığının yanı sıra benzersiz babalığının da kanıtını ortaya koyuyor hiç kuşkusuz:

“Öyle iyi öyle benzersizdin ki bu adam bana ancak ölerek acı çektirebilir derdim.

Gece çaldığın kemanın cümbüşün udun sesi, bir çırpıda ezberden okuduğun şiirler, günde beş kere ve her birinde sanki yeni buluşmuşuz gibi bir heyecanla çıktığımız kahveler...

Kimseye kıyamaman, iyiliğe üşenmemen, kalp kırmaktan bile daha çok korkman birinin onurunu kırmaktan…

Baba, kalbim kırık diye aradım, baba grip oldum öksürüğüm geçmiyor, baba kedim öldü, baba aşık oldum, baba uyku tutmadı… Ben babalığına çok doydum.

Şimdiye kadar verdiklerin tek bana değil oğluma ve onun çocuğuna bile yeter. Bir babaya ihtiyacım kalmayıncaya kadar doyurdun beni. Ama dostluğuna doyamadım.”

Yazarın Diğer Yazıları