Gül’ün arkadaşı yazar

Yazıyı gazeteci olarak yazmaya çalışıyor fakat Gül’e duyduğu sevginin coşkusuyla kendisini kaybediveriyor

Bağlantılı olan gazeteci, siyasetçiden çok daha hızlı darbe alabiliyormuş. Bu da Türkiye’de Cumhurbaşkanı Gül sayesinde anlaşıldı. Bunu teoriye bir katkı olarak da alabiliriz.
Ben Fehmi Koru’yu düşünür ve yazar olarak çok severim. Bu yüzden onu bir yazı konusu yaparak arkadaşça kaygımı ortaya koyayım dedim.
Fehmi Koru AKP’lileri çok seviyor, kendisini aynı yolun yolcusu olarak tanımlayabilir. Tabii ki buna hiç kimsenin diyebileceği bir şey olamaz.  Koru, cumhurbaşkanının arkadaşı da olabilir, bu mesafeli davranabildiğinde mesleki açıdan bir avantaj da sayılabilir. Ancak Koru’nun duymakta olduğu sevgi ve coşku, kendisine, güç sahiplerince gösterilen büyük ilgiyle birleşince tuhaf sonuçlar verdi.
Bakın şimdi onun dünkü yazısından bir bölüm alacağım. Cumhurbaşkanının ziyareti ve Bush ile görüşmesi hakkında şöyle yazmış Koru:
“Dün Washington’da hep doğruları savunan, savunduğu doğrular için gerektiğinde risk almaktan çekinmeyen, yanlışlığı tescilli muhataplarına bu durumu hissettirme tenezzülü göstermeyen, çağdaş bir ülkenin demokratik usullerle seçilmiş mağrur bir temsilcisi vardı.”
Görüleceği üzere Fehmi Koru’yu yazısını yazarken gözlerimizin önüne getirmek için elimizde yeterince done var. Yazıyı gazeteci olarak yazmaya çalışıyor fakat Abdullah Gül’e duyduğu büyük sevgi içindeki coşkunun kabarmasına neden oluyor ve sonunda kendisini tamamen kaybediveriyor.
O coşkuyla çizdiği portrede Gül, HEP doğruları savunan, doğruları için risk almaktan çekinmeyen, konuştuğu insana bazı konuları açmaya TENEZZÜL etmeyen, MAĞRUR bir insan. Bir tür çizgi film kahramanı gibi bir şey bu. Mükemmel olmasa da mükemmeliyete yakın bir kişi o. Neredeyse ulu bir şahsiyet.
Bir genç gazeteci, ilk kez çıktığı yurtdışı gezide güçlü insanları görmekten dolayı havaya girebilir tabii ki, halüsinasyonlar da görebilir. Bunu onun gençliğine ve tecrübesizliğine verebiliriz ama bu tür gezilere çok katılmış, hele son dönemde resmi heyette bile sayılabilecek kadar bu tür gezilerde bulunmuş bir Fehmi Koru bu şekilde yazdığı zaman kullanılan dil, abartılı duygular, lüzumsuz coşku insana batıyor.
Aslında yakışmıyor da...
Fehmi Koru da arkadaşı Gül’e benziyorsa o da bu eleştiriye kızacaktır. Yazısını nasıl bulduğunu Gül’e sorarsa takdirlerini alır, birbirlerini ağırlarlar, olur biter...
Yazık oluyor Türkiye’ye ve gazetecilik mesleğine.
Gazetecilik mesleği, gazeteciler her davet gezisine katıldıklarında, uçağına bindikleri siyasetçiyi övücü haberler yazdıklarında bir nebze daha ölüyor.
Siyasetçiye ’yapmayın, siz ad vererek davet etmeyin. Uzman gazeteciyi biz tayin edelim’diyoruz; yok, direniyorlar, böyle diyene kızıyorlar. Onlar etraflarında illa da kendilerine yanlışı söylemeyecekleri istiyor.
Bu bir kalitesizlik kısır döngüsüdür. Çıkışı da gazeteciler yapmalıdır.
* Serdar Turgut / Akşam


*****


Kim kimden yana
FEHMİ KORU
Tartışmasız Çankaya taraftarı... Taraftarlık meselesini Abdullah Gül’e yönelik eleştirileri üzerine alacak denli abarttığı söylenebilir... Gül’ün Çankaya’ya çıkmasından önce “Gül / Erdoğan dengesi” ne acayip titizlenirdi... Ancak “Çankaya” nın zaptının ardından bu dengeyi pek takmadığını söyleyebiliriz.

MUSTAFA KARAALİOĞLU
Star gazetesinin başındaki isim olarak iki tarafla da arayı iyi tutuyor... Ancak bir tercihe zorlansa, mesela Tayyip Erdoğan, “Mustafa artık safını seçmen gerekiyor! Ya ben, ya Abdullah” dese... İşte o zaman kesin tavrını Tayyip Erdoğan’dan yana koyacaktır. 

EKREM DUMANLI
Hem Abdullah Bey’e, hem de Tayyip Erdoğan’a eşit mesafede ya da mesafesizlikte... Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni olarak bir gün Abdullah Bey tarafından, “Ekrem... Bu iş böyle gitmez... Artık safını seçmelisin” diye sıkıştırılsa... Gazeteciliği bırakır da yine bir seçim yapmaz.


SALİH MEMECAN
Duygusal zekası çok yüksek... Bu nedenle bağlanma katsayısı epey fazla... Abdullah Bey’i de, Ali Babacan’ı da kendi kaleminden görüyor... Bu nedenle onlara olan bağlılığı daha yüksek... Ancak Tayyip Bey ile arasında adını koyamadığı bir soğukluk var... Bu nedenle karikatürlerinde Tayyip Bey’i biraz daha acımasızca çizerken, Abdullah Bey’i daha şefkatli bir şekilde karalıyor. Zorlanırsa kimi seçer mi? Zorlanmasına gerek yok... O safını seçmiş!

ERGUN BABAHAN
 Aslında iş sadece kendisine kalsa... Hem Abdullah Bey’le, hem de Tayyip Bey’le arayı iyi tutacak... Ancak maalesef bu işlerin doğasında “Bir tarafa tam uyum” gösterilmesi gereklidir... Bu nedenle o da tercihini “Aynı dili konuştuğunu sandığı” taraftan yana yapmış durumda... Tayyip Bey’in bir tutum almasına karşılık olarak konvansiyonu ve dengeyi Abdullah Bey’le sağlıyor. 
* Ahmet Hakan / Hürriyet

*****

GÜNÜN İHBARI
Benden söylemesi...
HINCAL Abi, yazdığın gazeteyi omurgasız bir genel yayın yönetmeni hazırlıyor. Sadece kontratını uzatmak, genel  yayın yönetmenliği unvanından vazgeçmemek ve de tabii Abdullah Gül’le aynı sofraya oturmak için kendinden vermeyeceği taviz olmayan biri...
* Oray Eğin / Akşam

Yazarın Diğer Yazıları