Güneşe kar mı dayanır?..

Benim azîz gönüldaşlarım, elbette bizler inandığımız doğruları yazmaktan, anlatmaktan usanmayacağız... Ne çare ki anlattıklarımız kendilerini "laik" zanneden, "demokrat" olduğunu iddia eden veya Yüce Dinimiz İslâm'ı "kendileri gibi düşünmeyen Müslümanlara" karşı bile sahiplenmeye kalkan "yobazların" bir kulağından girip ötekinden çıkıyor.

Haberleşme araçlarının, gazetelerin, radyoların, televizyonların ve nihayet internetin olmadığı tarihlerde  “ey ahali”  diye tellal bağırtılır, dar çerçeveli ama çok tesirli bir usulle, davul - zurna eşliğinde gözlere ve kulaklara hitap edilirmiş... Ancak ah o miskinler!..  “Kulakları eskimesin”  diye duymaz,  “gözlerine zahmet olmasın” diye bakmazlarmış bile... Şimdilerde her kesimden  “kesin hükümlülerin” perişan hali de bunun en keskin çizgili misalleri olarak önümüzde duruyor... Şu kadar yıldan beri haykırıyoruz;  “Baylar, bayanlar, ağalar, paşalar, kendini nasıl tarif etmeye kalkarsa kalksın, yobaz yobazdır. Yobazın dindarı, dinsizi, laiki, milliyetçisi, devrimcisi, demokratı, Atatürkçüsü olmaz. Bir kişi yobaz ise, mensubiyet iddia ettiği fikir veya topluluğun bir önemi yoktur. Tıpkı hırsızlık gibi, tıpkı uğruluk ve uğursuzluk gibi”  diyoruz ama duymamak için kulak tıkıyor, okuduklarını anlamamakta inat ediyorlar...

Doğrular bu  “gidilerin”  en büyük düşmanıdır. Çünkü doğruluk, dürüstlük, berraklık, şeffaflık işlerine gelmez. Bu gidi zavallılar çarpıklıklardan, yanlışlardan, bulanıklıklardan beslenirler. Menfaatlerini korumak adına kötülükleri körüklerler. Bu gibilere, bu  “gidilere”  halen yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın teminatı altında olan temel hak ve hürriyetleri, eğitimde fırsat eşitliğini, fikir hürriyetini, din ve vicdan hürriyetini anlatmanız imkânsızdır. Hemen hepsinin milletin kanını emmek üzere yetişip palazlandıkları bataklıklar en mutena  “ortam” lardır. Yamuk yumuk yem boruları, onlara göre tepesine çöreklenerek keyiflerince hayat sürdükleri milletin en hayatî nefes borularıdır. İnanırlar ki kendileri gibi  “seçkinler” olmayınca  “sürüden farksız”  gördükleri milletin yaşamasına bile lüzum yoktur. Dolayısıyla bu gidilerin kargacık burgacık  “eğrileri”  kendi menfaatleri ölçüsünde, gerektiğinde en birinci doğru kabul edilmelidir!.. Millet kabul etmiyorsa, hangi yolla ve hangi usulle olursa olsun kabul ettirilmelidir.

Senkronu kaçık  yobazlar korosu...

Bu “yobazlara” inandığınız doğruları genel olarak edeb çerçevesinde, bazen de mecbur kalarak anladıkları dilde anlatmaya kalkarsanız vay halinize(!).. Gûya savundukları, aslında bal gibi istismar ettikleri fikir, kişi veya zümre adına, üstelik o fikri, o kişiyi ve zümreyi bu davranış bozukluklarıyla küçük düşüreceklerini bile düşünmeden, öyle bir seri atışa başlarlar ki şaşmayınız... Vitaminleri, dedikodu ve fitne olan, ilim ve ahlâkın yakınında bulunmayı zaaf sayan bu yobazların cephanelikleri af buyurunuz kenef, attıkları da her daim beslendikleri necasettir.
“Elhamdülillah Müslüman mısınız?..”  Bu yobazların bir kesimine göre mürteci ve gericisinizdir. Üstelik okuyup anlamadıkları, inanmadıkları ilericiliği, çağdaşlığı, laikliği ve hatta Atatürkçülüğü o yobaz kafalarına maske yapar da saldırırlar...  “Müslüman Türk Milleti’nin bekasına baş koymuş bir Türk milliyetçisi misiniz?..” Bu defa çapraz ateş altındasınızdır; şimdilerde yurtsever kesilen bölücülükten ve devlet düşmanlığından sabıkalı  “tescîlli kızılcıklar” ; kaporta yeniler gibi kulaklarına üfürülenlerle ezber tazelemiş  “yumuşacık liboşlar” ; laikliğin  “l” sinden habersiz  “kökten laikçiler” ; milletin mânevî değerlerine düşman oldukları için  “milliyetçiyim”  diyemeyip  “ulusalcı”  kesilen darbe şakşakçıları; kendilerini Cenab-ı Hakk’ın insanlığa rahmet olarak indirdiği ahir zaman ve ilim dini İslâm’ın mutlak sahibi zanneden budalalar; etnik ırkçılıklarını yüce dinimiz İslâm’la maskelemeye çalışan  “bölücü çanak yalayıcılar” , derhal  “senkronu kaçık yobazlar korosu”  halinde haykırmaya başlıyorlar:
 “Seni faşist, seni ırkçı, Seni kafatasçı!..”

Akıl ve fikir fukaraları...

Bu zavallılar bizim kafatasçı, ırkçı ve faşist olmadığımızı görmekten bile âcizdirler veya bizlere bu suçlamalarda bulunarak sindireceklerini zannederler...
Biz ırkçılığın Yüce Dinimiz İslâm’ın haram kabul ettiği bir zavallılık olduğunu bilen, Türk İslâm Ülküsü’nün neferleriyiz... Rehberimiz Kur’an-ı Kerim’dir, yolumuz da akıl ve ilim yoludur.
En çok neye ifrit oluyorum biliyor musunuz dostlarım, en çok hangi zavallılara gülüyorum!..
Yayıldıkları kürsülerden, kuruldukları köşelerden, pişmiş kelle misali sırıttıkları ekranlardan;  “Biz öyle kafatası milliyetçisi, ırkçı değiliz. Biz Atatürk Milliyetçisiyiz”  diye döktürüyorlar ya... Çok kızıyor ve çok gülüyorum bu  “akıl ve fikir fukaralarına” ...
Okumamışlar ki bilsinler, öğrensinler... Üstelik;  “Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp”  sözünü gerine gerine en çok onlar söylerler... Çünkü  “bilimsel yöntemlerle”  konuştukları iddiasını temcit pilavı gibi tekrarlarlar da her vesileyle hırsızlıklarına, uğursuzluklarına, yobazlıklarına maske yapmaya kalktıkları, istismar ettikleri Atatürk’ü tanımazlar... Meselâ Atatürk’ün, hayatının bir döneminde kafatası ölçtürdüğünden haberleri bile yoktur.
Azîz gönüldaşlarım, biliniz ki bu zavallılar aynaya bakıyorlar... Kendilerinde gördüklerini üzerlerinden yansıtmaya çalışıyorlar ama  “ayna”  bile değiller, kimi şarap şişesinden yansıtmaya çalışıyor iftiralarını, kimi yayıldığı rahat köşesinden güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyor...
 “Balçıkla sıvamaya kalktıkları güneş”  de  “doğru” nun ta kendisidir...
Peki dostlarım, güneş balçıkla sıvanır mı?..
Yahut güneşe kar dayanır mı?..  

Yazarın Diğer Yazıları