Hablemitoğlu zanlısı, keşke o savcının karşısına çıkabilseydi!

Hablemitoğlu zanlısı, keşke o savcının karşısına çıkabilseydi!

Ortada, 20 yılda bir arpa boyu yol gidilemeyen Hablemitoğlu suikastı dosyası dışında, bir de, acilen "kendi arzu ettikleri dere tepelerden, uz gidilmesi" lazım gelen bir "IŞİD''e yollanan silahlar" dosyası da olmasaydı…

Hablemitoğlu suikastının zanlısı, aynı zamanda "IŞİD''e giderken ele geçirilen patlayacı maddeler"le ilgili davanın da firari şüphelisi durumunda bulunmasaydı…

Belki bir Reza Zarrab, bir Sezgin Baran Korkmaz gibi şahsi bir "hamili yakinimdir" illiyeti kurulamayacaksa da, Hablemitoğlu zanlısı "dış güçlerin eline geçmesi durumunda" Türkiye ve iktidar açısından "pimi çekilmiş bomba" hüviyeti taşımasaydı…

Bugün yine de bu "operasyonu" konuşabiliyor olur muyduk bilemem ama "Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikasti şüphelisinin bağımsız Türk yargısının elinde bulunması" kağıt üzerinde elbette iyi bir şey; hiç yoktan iyi bir şey!

***

Gelin görün ki; bir "Ah" da, hatta "Ah keşke" de düşmüyor değil insanın içine…

***

Türkiye''yi, -Keşke böyle olsaydı ama bu çok iddialı bir genelleme oldu, Hablemitoğlu ailesini ve Hoca''nın sevenleri ile gerçeğin ortaya çıkmasını dileyen bir avuç vatanseveri diyelim- yıllarca üzeri örtülen, delilleri karartılan, doyası boşaltılan Hablemitoğlu suikastının "aydınlanabilme ihtimali"ne inandıran ilk savcı Necip Cem İşçimen''di.

İnsani etkileri hep görmezden gelinerek, yaşadıkları acıyla bile hoyratça, "kedinin fareyle oynadığı gibi oynanması"ndan yorgun ve yılgın düşen Şengül Hablemitoğlu, ilk defa İşçimen''e verdiği ifadeden sonra "Sırtındaki yükün yarısını boşaltmış gibi" hissetmişti kendisini.

"14 yıl sonra bir savcımız ve bir dosyamız oldu" demişti.

"Güven" duygusunun yeniden tesisine ilk defa bu kadar yaklaşılmıştı belki de.

Düşünsenize, cinayette sıkılan kurşunların çekirdeğini bile Savcı İşçimen "toplamıştı"; onca yıl sonra ve "Oradan buradan."

***

Bu azim, bu kararlılık, bu inanç, bu çaba karşılıksız kalır mı?

15 Temmuz merkezli ve tamamı "Bildiklerinden duyulan rahatsızlığa dayanan" başka bir çok iddianın gölgesinde "kızağa çekildi" Savcı!

***

Düşünmeden edemiyor insan haliyle; Hablemitoğlu zanlısı, bu savcının karşısına çıksa, çıkarılsa… Yap-bozun "Oraya buraya gömülen" kim bilir daha ne parçaları tamamlanırdı…

SORU-YORUM

Hablemitoğlu suikastı zanlısının Ukrayna''dan Türkiye''ye getirilmesinin, Türkiye''nin alacağı pozisyonun Ukrayna''nın kaderi açısından "belirleyici" mahiyette olduğu şu kriz günlerine denk gelmesi tesadüf eseri mi?

Biliyordunuz da nasıl kandınız?

Hablemitoğlu suikastı zanlısının Türkiye''ye getirildiğini duyururken, "Bilindiği gibi merhum Hablemitoğlu FETÖ''nün devlet içerisindeki kadrolaşma çalışmalarını anlatan Köstebek isimli kitabını yayımlayamadan 18 Aralık 2002''de öldürülmüştü" dediler ya…

Necip Hoca''nın "FETÖ kadrolaşması ve yol açacağı tehlikeler"e dair yazdıkları için "Bilindiği gibi" vurgusunda bulunabilecek kadar duruma vakıf ve emin birinin nasıl "Aldatılmış" olabildiğini aklı almıyor insanın!

Koparılma tehlikesi bitmedi ki…

Ben bir şey mi kaçırdım?

Bir özür?

Bir özeleştiri ?

Sezen Aksu''nun "Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem''e…" sözleri nedeniyle başlayan tartışma devam ederken, cami cemaatine "Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir" diye seslenen Cumhurbaşkanı''nın "Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir" demesinde bu kadar alkış tutulacak ne var?

Cumhurbaşkanı, kullandığı dilin bulunduğu makama yakışmadığının farkındalığıyla özür mü diliyor?

Hayır.

Bir grup cahil-cühelanın sözlerinden vazife çıkarma potansiyelinden endişe duyup, "dil koparma" ifadesinin maksadını aştığını mı belirtiyor? Yanlış anlaşılmamayı mı diliyor?

Siyaseti, kendisinin öncülük edeceği bir "dilde reform(!)" hareketine; kin, nefret, öfke, saldırganlık, ötekileştirme doğurabilecek ifadelerden kaçınmaya mı davet ediyor? Ve bunu bir özeleştiriyle mi taçlandırıyor?

Kimse kendisini mahkeme yerine koymasın mı diyor mesela; "dil koparmak" konusundaki "görev tanımı"nı geri mi alıyor?

Yoo…

Tek dediği şu:

"Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir…"

Tamam o zaman!

Böyle mi demeliyiz?

Kimse sormuyor;

Kullanılanlar, muhatabı Sezen Aksu değilse normalleştirilebilir, kabul edilebilir, ifadeler mi yani!

GÜNÜN KOMİĞİ

Kendisi iktidar yanlısı gazetede çalışırken, bir kamu kuruluşunun yönetim kurulunda da görev aldığı ve adı düzenli olarak yandaş vakıflardan nemalananlarla anıldığı halde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi''nin sözcüsünü "üç maaş alıyor" diye itibarsızlaştırmaya kalkan yazar hanım açık ara günün komiği ve dahi trajikomiğidir.

Net...

Yazarın Diğer Yazıları