Halk, değişimin mümkün olduğunu anladı!

Aylardır süren kampanya sürecinin ardından, sabah 5'e kadar devam eden, iki tarafın da "kazandık" dediği ilginç ve tarihi bir seçim gecesine şahit olduk… Sert geçen seçim öncesi süreci gibi yine oldukça sert geçen bir seçim gecesinin ardından çok tartışılacak bir seçim sonrası süreci de bizi bekliyor…

Her şeyden önce şunu söylemek isterim:

Bir hafta önce kaleme aldığım yazıda, seçim sürecindeki adaletsizliklere karşı görevini yerine getirmeyen YSK'nın "seçimlerin ilk kaybedeni" olduğuna işaret etmiştim ki, YSK seçim gecesi de hiçbirimizi şaşırtmayarak seçimlerin "en büyük kaybedeni" oldu.

Desteklediği aday her kim olursa olsun seçmen de belirsizliklerle dolu 5 saati ve çelişkili açıklamaları yaşadıktan sonra, tarafsız olması gereken kurumlardaki "tekleşme sıkıntısının" ne derece "güvensiz bir ortam" oluşturduğunu görmüş oldu.

Ayrıca, seçim sürecindeki nefret dili ve tehdit siyasetine YSK sessiz kalsa da seçmen sessiz kalmadı. Mansur Yavaş'a asılsız suçların itham edildiği, Akşener'e açıkça "içeri atarım" tehditlerinin yapıldığı, Tunç Soyer'in babası üzerinden yıpratılmaya çalışıldığı, muhalefetin kazanma ihtimali yüksek adaylarına montajlanmış fotoğraflarla saldırıların yapıldığı, muhalefetin topyekûn terörist ilan edildiği, aşağılık diye nitelendiği, devletin kanalı TRT'nin hükümetin kanalı gibi davrandığı, medyanın vazifesini unuttuğu bu süreç, tüm çabalara rağmen belli ki halkın gözünden kaçmadı.

Bunun tam aksine muhalefetin en iddialı adaylarından Ekrem İmamoğlu'nun sakin tutumu büyük takdir topladı ve muhalefet için oldukça zor görünen İstanbul zaferinin getirilmesini sağladı. Seçimler bu açıdan da kutuplaştırıcı ve nefret içeren söylemlerin artık prim yapmadığının göstergesi oldu.

Ayrıca İmamoğlu'nun kriz yönetimi, sorumluluk bilinci ve üslubu da seçim gecesine damga vurdu. Daha önce de yazmıştım, İmamoğlu, gerçek anlamda "siyasetin kalitesini yükseltti" ve seçim gecesi gösterdiği performansla irademizin korunmasını sağladı.

Anadolu Ajansı, her seçimde olduğu gibi seçim grafiğinde iktidar oylarını tepeden başlayarak açıklasa da, Yıldırım çıkıp "kazandığını" ilan etse de İmamoğlu'nun tam 8 defa yaptığı açıklamalar sayesinde manipülasyonlar karşılığını alamadı.

Mansur Yavaş, yıllardır beklediği ve hak ettiği zaferi elde etti ve "adaletin geç de olsa tecelli ettiğine" dair inancımızı pekiştirdi… İktidarın 25 yıllık başkent saltanatı sona erdi.

Ve her şey bir yana, şu andan itibaren ülkede iki şeyin bittiğini söyleyebiliriz: 1. Beka sorunu 2. Çılgın projeler.

Seçim sonuçları açıkça gösteriyor ki beka söylemleri yalnızca MHP'nin işine yaramış. Bu da demek oluyor ki, beka sorunu en azından iktidar partisi tarafından artık dile getirilmeyecek.

Gelelim çılgın projelere… Bu seçimin sonuçları şunu net bir şekilde ortaya koydu: Halk, sadece işsizliğin, yoksulluğun hesabını sormadı; Ankara ve İstanbul'la birlikte taşrada da iradelerini değişim isteği yönünde ortaya koyarak betonlaşmaya, şehirleri yaşanmaz kılan anlayışa ve rantçılığa da "dur" dedi.

Cumhurbaşkanı, "Her kazanç ve kayıp milletimizin takdiridir" diyerek sonucu kabullendiği konuşmasında mesajın alındığı yönünde açıklamada bulunarak, ekonomiye vurgu yaptı. Buradan da şunu söylemek mümkün ki artık kaynakların çılgın projeler gibi, göz boyayan israflara değil "üretim"e harcanması gerekiyor!

Türkiye, yokmuş gibi davrandığı krize karşı koyacak atılımlar yapmalı, ekonomiye yönelmelidir. Zira seçmen bu sonuçlarla iktidara "yaşanan işsizliğe, yoksulluğa, dış borçla büyümeye, yok edilen üretime tepki için 5 yıl daha bekleyemem artık bana faydalı çözümlerle gel", "tek alternatif sen değilsin" dedi. İki büyük ekonomik krize tepki olarak iktidara gelen bir parti, şu durumda iktidarlığının sallandığını elbette ki oldukça iyi bilir…

Nitekim İstanbul'da da Ankara'da da gördük ki, "gitmez denilen de gidebiliyormuş." Umutlar yeşerdi… İktidar kendi oyunu koruduğunu iddia etse de yerel yönetimde muhalefet direnci ortaya çıktı. Artık kimi noktalarda, ortak hareket etmek kaçılmaz. Bundan sonraki süreç, seçim gecesini yeni dönemin başlangıcı yapabilmek açısından oldukça önemli… Seçilmiş başkanlara ve seçmen iradesine sahip çıkmak gerekiyor…

***

Günün sözü:

"Kazanmaktan alınacak en büyük ders, kazanabileceğimizi öğrenmektir." D. Weinbaum

 

Yazarın Diğer Yazıları