Halka verir talkını

Gerek sözlü, gerekse yazılı kültürümüzde "kıssa-hisse" geleneği çok yaygındır. Sohbetlerde yahut didaktik eserlerde bir konu anlatılırken mutlaka bir kıssa ile meselenin hafızalara kazınması sağlanır, sonra da bu kıssadan alınacak hisse bir-iki cümle ile vurgulanır.
Bugün sizlere Mısır eski valilerinden Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1769-1848) ile ilgili bir kıssa anlatarak sözü son günlerde yaşadığımız ve "Halka verir talkını, kendi yutar salkımı" deyimini hatırlatan siyasi gelişmelere getireceğim.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa
Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Kavala kalesi (Makedonya) bekçi başı Konyalı İbrahim Ağa'nın oğludur. 1769 yılında doğmuştur. Gençliğinde ticaretle uğraşan Mehmet Ali Paşa, Fransızların Mısır'ı istila etmeleri üzerine Osmanlı ordusuna asker yazılır. Mısır'da Fransızlarla yapılan muharebelerde gösterdiği başarılar üzerine Mehmet Ali Paşa, Sultan III. Selim tarafından Mısır valiliğine tayin edilir. (8 Temmuz 1805)
Valiliği sırasındaki olumlu faaliyetlerinden dolayı 148 yıl (1805-1953) sürecek olan "Kavalalılar Hanedanlığı"nın kurulmasına vesile olan Mehmet Ali Paşa hakkında anlatılan şu kıssa onun başarısının temelinde yatan gerçeği anlatması bakımından dikkate şayandır:
Rivayet ederler ki Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın kendi adamlarından çok sevdiği bir gencin adı suça karışır. Ve mahkeme genci idama mahkûm eder. Adı geçen genç idam sehpasına götürülürken Mehmet Ali Paşa'nın hüngür hüngür ağlamakta olduğunu gören bir zat Paşa'ya yaklaşarak: "Efendim, şu gencin gençliğine nasıl kıydınız? Bu kişiyi siz yetiştirdiniz. Onun idamına nasıl razı oluyorsunuz? Gerçi kanun onun idamına hükmetti. Lakin bu kanunu yapan sizsiniz. Bir fermanınız onu cezadan kurtarabilirdi" deyince Mehmet Ali Paşa şu cevabı verir: "İşte o kanunu ben yaptığım için ben bozamam. Zira bir kere bozulmaya alışan kanun, kanunluktan çıkar."
Tahmin edeceğiniz üzere söz, bütün dünyanın önleyebilmek için cansiperane mücadele ettiği "korona" salgınına dair bizdeki tedbirlerde görülen çifte standarda geliyor.
Neredeyse bir yıldır "korona" belasıyla boğuşuyoruz. Hükümet mecburen birtakım kısıtlamalara gitti. Esnaf zor durumda, özellikle günlük çalışıp günlük yiyen vatandaşlarımız evlerine ekmek götüremez hale geldi. Yöneticilerimizin de sık sık tekrarladığı üzere salgından kurtulabilmek için alınan tedbirlere harfiyen uymamız gerekiyor. Cenaze namazları 30 kişiyle sınırlandırıldı. Bilhassa kapalı ortamlarda bir araya gelinmemesi ve behemehâl sosyal mesafe kuralına uyulması gerektiği en yetkili ağızlardan duyuruldu.
Gel gör ki Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'yı -ve tabii Cumhurbaşkanını- kalabalık cenaze namazında gördük. Sağlık Bakanı'nın daha sonra "Ben cenazede sosyal mesafenin ortadan kalkacağını ve böyle bir görüntü olacağını ön göremedim" diyerek halktan özür dilemesi bir şey ifade eder mi?
Aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanının sosyal mesafenin hiçe sayıldığı parti kongrelerinde salonun "lebalep" doldurulmasını bir iftihar tablosu olarak takdim etmesine ne diyeceğiz?
Aldıkları tedbirlere en başta devlet yöneticilerinin uyması gerekmez mi?
Hz. İsa aleyhisselama atfedilen şu söz sanırım meseleyi özetleyecek niteliktedir: "Önce kendine vaaz et, sonra insanlara." Yani koyduğumuz kurala önce kendimiz uyacağız ki başkalarının uymasını sağlayabilelim.
Bana sorarsanız, Kavalalı Mehmet Ali Paşa "Kendi yaptığım kanunu kendim çiğneyemem" dediği için "Kavalalı Hanedanlığı" 148 yıl ayakta kalmıştır.
Sana diyorum kızım, sen anla gelinim...
***
ACZİMİN GİRYESİ:

KISSA-HİSSE
Kıssa çok, hisse çıkaranı ara ki bulasın,
Tarihten ders almayan milletler çöker, bilesin. 
                                                (Li-müellifihî)  

 

Yazarın Diğer Yazıları