Halkı kanunlara uymamaya tahrik

Türkiye Cumhuriyeti'nin "temel ilkeleri", devletin;

- Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olmasını,

- Demokratik olmasını,

- Hukukun üstünlüğüne uyuyor olmasını,

- Laiklik kavramını benimsiyor ve uyguluyor olmasını,

- Sosyal sorumluluklara sahip olmasını,

- İnsan haklarına saygılı olmasını,

- Eşitlik mesafesinden sapmamasını,

- Kuvvetler ayrılığına uygun şekilde teşkilatlanmasını öngörür.

***

Bir hukuk devletinde, o devletin, istisnasız her bir vatandaşı Anayasa'nın ortaya koyduğu bu ilkelere de, bu ilkeler doğrultusunda şekillenmiş bütün yasalara da uymak, Anayasa güvencesi altındaki bütün hak ve özgürlüklere de saygı duymak "zorundadır". Kimse, "meşrebime uymuyor" deyip bunların hilafına hareket edemez; ederse, ortaya koyacağı tutumun adı "suç"tur. Zira, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasaları, yasalara uyup uymamayı "kişisel tercihe" bırakmamıştır.

***

Kanun, kural, sınır tanımamak, sistematik şekilde sıradanlaştırılmaya çalışıldığından çok üzerinde durulmuyor belki ama hanidir sinsice beslenen bir damar var; bir red, bir isyan damarı…

Dün, gazete demeye dilimin varmadığı günlük yayınlardan birinde, memleket çapında şöhreti de bulunan bir köşe kadısı, kendisinin Anayasa'ya uymak zorunda olmadığını, aksine Anayasa'nın ona uyması gerektiğini savunan bir yazı yazdı.

Kullandığı ifade aynen şöyle:

"Bakın benim gömleğimin rengi Anayasanın temel ilkeleri ile çelişiyorsa, değişmesi gereken benim gömleğim değil, anayasanın temel ilkeleridir."

***

Madımak'ta katliamla sonuçlanan yangın nasıl başladı;

Bir sloganla…

Bir kibrit çöpüyle…

1 Mayıs katliamı?

Bir kurşun sesiyle…

Bu nevi yönlendirmelerin kitlesel kabul görmesi gerekmiyor kamu barışı için bir tehdit oluşturması için; akıl tutulması yaşayan bir tek kişinin bu satırlardan cesaretle "kendi gömleğine uygun" bir işe kalkışması kafi.

Bu, hele de Türkiye kırılganlığında, göze alınabilir bir risk mi?

***

Herhangi birimiz bu minvaldeki herhangi bir yaklaşımı, herhangi bir ırka, dine, mezhebe, cinsiyete, sosyal sınıfa karşı sergilersek "Halkı kin ve düşmanlığa teşvik" suçu işlemiş sayılıyoruz değil mi?

Bu ne peki?

Bu da alenen halkı "Kanunlara uymamaya tahrik" değil mi?

"Allah kelamı değil ya"cılara ne oldu?

İşine gelmeyen kanunu şiddetle reddeden, hatta "Allah kelamı değil ya" diyerek işi Anayasa'nın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesini teklif etmeye bile götürebilen bir siyasi anlayışın, işine geldiği durumlarda, yazılı kural/kanunlara nasıl da "Allah kelamı"ymış gibi bağlandığını görüyorsunuz değil mi?

Boğaziçi Üniversitesi'ne yapılan rektör atamasını savunurken sığınabildikleri tek gerekçe Yükseköğretim Kanunu'nun, Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen ilgili maddesi!

Yıllarca "Darbe Anayasası" söyleminin etinden, sütünden faydalandıktan sonra, 15 Temmuz sonrasının "olağanüstü" koşullarında yayınlanmış bir KHK'ya dört elle sarılmanın ironik yanı bir tarafa ortaya konan tavır şu:

Atama yasaya uygun mu?

Uygun.

Yönetmeliğe uygun mu?

Uygun.

Tamam, o zaman.

***

Sanırsın, o yasa, yönetmelik, kararnamelerin, tam da, onlara gerine gerine bu soruları sordurabilmek üzere, siyasi kadrolaşmayı kağıt üzerinde meşru kılabilmek adına ve trajikomik şekilde bizatihi uygulayıcıları tarafından çıkarılmış olduğu gerçeğinin üstü örtülebiliyor böyle söyleyince.

***

Tam da bu yüzden işte;

Kanun devleti başka…

Hukuk devleti bambaşka oluyor işleyişte!

Toplumsal olaylar iktidara yarar

Sözlerinin çarpıtıldığı aşikar olan Can Ataklı'nın "darbe" imasında bulunduğuna zinhar inanmamakla birlikte ondan farklı düşünüyorum;

İktidarın gitmesi için değil kalması için halk tepkisine/öfkesine ihtiyacı var!

Zira, yapılacak ilk adil seçimde pekala değişmesini mümkün olan iktidarın en büyük becerilerinden birinin, "halk tepkisi/öfkesi"ni kendi lehine oya dönüştürebilmek olduğu tecrübeyle sabitleşmiş durumda.

Öyle ki, kimseye bırakmadan, bizatihi kendisi yükseltmedi mi hemen her seçim arifesinde gerilimi?

Sonra gelsin, kamplaştırmalar, kutuplaştırmalar, bloklaştırmalar, "Yüzde 50'yi evde zor tutuyorum"lar…

Siyasi tecrübesi inkar edilemez bir iktidar, toplumun "Millet İttifakı seçmeni" varsaydığı kesimlerinin damarına basar gibi bir üslup ve yöntemle yaptığı atamaların, yönelttiği suçlamaların, başvurduğu müdahale tarzının muhtemel sonuçlarını öngörmemiş olabilir mi?

Karşısında "beka ittifakı" oluşturabileceği bütün toplumsal olaylar bugüne kadar hep iktidara yaradı; gerisi laf…

SORU-YORUM

Cumhur İttifakı'nın ortakları arasında yapılan görüşme, iddia edildiği gibi bir "devlet görüşmesi" ise; devlet görüşmeleri, başka hiç kimseye bilgi vermeyecek şekilde "iki kişi arasında kalmak üzere" mi yapılır? En azından, devletin ilgili arşivlerinde saklanacak şekilde "kayıt altına alınması" gerekmez mi? "Mezara kadar" anlayışıyla yapılan ikili görüşmelerin bedellerini çok ağır ödemiş olan bir ülkede, böyle tanımlamaları kullanmadan önce iki kere düşünülmesi, bu tanımlamalar gerçeği yansıtmıyorsa da, "devlet" kavramının ciddiyetinin korunması bakımından acilen yalanlanması beklenmez mi?

Müzik ilmin gıdasıdır!

Hard rock müzik dinleyip, Metallica'nın meftunu olmak Boğaziçi'ni yönetebilmeye yetiyorsa, Ahi Evran ve Kırıkkale üniversitelerinin rektörlerine sorulsun:
Bozlakla araları nasıl?  Neşet Ertaş dinliyorlar mı?
Mevzu, görev yaptıkları çevrenin "zevki"ne uygunluk ise, Ankara Kaşık Havası dinlemeyen bir Ankara Üniversitesi Rektörü de kabul edilemez!

Yazarın Diğer Yazıları