HANÇERDEKİ PARMAK İZLERİ... (14)

HANÇERDEKİ PARMAK İZLERİ... (14)
HANÇERDEKİ PARMAK İZLERİ... (14)

SELCAN TAŞÇI, KÜRDİSTAN PROJESİ ÜZERİNDEN TÜRKLÜĞE VURULAN DARBENİN İZİNİ SÜRDÜ...

SELCAN TAŞÇI, KÜRDİSTAN PROJESİ ÜZERİNDEN TÜRKLÜĞE VURULAN DARBENİN İZİNİ SÜRDÜ...

 

Kimse kızmasın huylu huyundan vazgeçmiyor...

YİNE O EKİP!

“Hakan Fidan döneminde boyut değiştiren”  PKK görüşmelerinin miladı; 18 Şubat 2005’te, Bebek’te İtalyan lokantasında, Kandil ulağı Hasan Cemal, Henri Barkey ve Graham Fuller’in “açılım ortağı” Cengiz Çandar, sonradan “akil adam” olan Soroscu Can Paker’in de bulunduğu “gizli buluşma” nın kahramanı eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’a dayanıyor

 

PKK ile müzakerelerin “boyutunu değiştiren” Hakan Fidan günah keçisi olmuştu ama, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in Oslo’daki pazarlığın ifşasından sonra yaptığı açıklamadan anlaşılan, “Kürt açılımı” nın başından beri, büyük oranda MİT kanalıyla uygulandığıydı. O kadar ki, Güneş’in iddiasına göre PKK ile görüşmelere karşı çıkanlar, birer birer MİT’ten uzaklaştırılıyordu!

 


CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLK 

Hakan Fidan döneminde  “açılım” ın “birebir görüşme”  noktasına geldiğini,  “Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak”  inisiyatifin tamamen (önce ’PKK ile görüşmek şerefsizliktir’, sonra ’hükümet görüşmedi devlet görüştü’ve son olarak da ’PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim’diyen) Başbakan’da olduğunu ve Fidan’ın yapılan tüm görüşmeleri Başbakan’la paylaştığını ifade eden Güneş, Şenkal Atasagun ve Emre Taner ile tırmanışa geçen müzakerelerin miladının Sönmez Köksal’a dayandığını hatırlatıyordu.

 


SIR PERDESİ ARALANIYOR

Oslo ile başlayan itiraf yarışının bir faydası da, Sönmez Köksal’ın da bulunduğu “o Bebek fotoğrafı” üzerindeki karanlık perdenin aralanmasını sağlaması oldu.
18 Şubat 2005’te Bebek’te bir İtalyan lokantasının önünde çekilen ve muhatapları Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Can Paker, Cem Duna ile Mark Parris’in yıllardır açıklayamadığı gizli buluşmanın katılımcılarından olan Köksal, 3 Ağustos 2009’da Milliyet’ten Devrim Sevimay’la söyleşisinde PKK’lı teröristlerin kademeli olarak  “eve dönüş” ünü ve örgüt liderlerinin Avrupa’ya yollanmasını içeren bir “yol haritası” önermiş, 22 Ekim 2009’da Can Dündar’ın  “Genel af”  sorusuna ise “Çözüme yardımcı olabilir ama kamuoyunun bunu kabul edebilir hale gelmesi lazım”  cevabını vermişti.
Köksal’ın kamuoyunu alıştırma öğüdü ile Erdoğan’ın  “hazmettire hazmettire” stratejisini ilan edişi de, herhalde bu yazı dizisinin başından beri sık sık karşımıza çıkan “ilahi tesadüf(!)” lerden biriydi!

 


MİT İLE BARZANİ ‘FEDERASYON’ DA PİŞTİ OLDU

“Devlet herkesle görüşür” diyen Köksal’ın, Sevimay’a yaptığı açıklamanın en çarpıcı yanı, Irak işgali öncesi  “Irak’ın kuzeyiyle Türkiye’nin güney doğusu tek bir ekonomik bölge olmalı”  diyen ABD’nin projesine uygun biçimde “Kuzey Irak’la entegrasyonu” savunmasıydı:
 “Şu anki konjonktür buna uygun. İran’ın nükleer silahla vs.yle başının bir ölçüde derde girdiği, dış politikada bu kadar sıkıştığı bir dönemde Türkiye, Kuzey Irak’la ilişkilerini geliştirmeye çalışmalı. Vize kalkabilir. Ekonomik entegrasyon geliştirilebilir. Antep, Diyarbakır, Mardin gibi birtakım kentler bölgesel entegrasyonu kolaylaştırıcı bir ekonomik planlama içinde olabilir.”
Nitekim “Büyük Kürdistan” hayalleri kuran Barzani’nin planı da aynen bu şekildeydi:
 “Önce ekonomik sonra siyasi entegrasyon!”
Bu “proje” de gelinen aşamayı görmek için Erbil’e bakmak yeterli: Alışveriş merkezleri, üniversiteleri, toplu konutları, elektrik santralleri, havalimanı da dahil olmak üzere Türk şirketleri eliyle yeniden inşa edilen Barzani bölgesi dış ticaretini de Türkiye üzerinden yürütüyor. AKP’nin Barzani’ye entegrasyonu (veya göreceli biçimde tam tersi) Bağdat’ı devre dışı bırakarak, ikili petrol anlaşmaları yapmaya kadar ilerledi!

 


ÖCALAN’LA MÜZAKERENİN MEŞRUİYET KAYNAĞI: %50

Köksal’ın 2011 yılında Akşam gazetesinden Burcu Bulut’la mülakatında söyledikleri daha da çarpıcıydı. AKP’nin seçimlerde aldığı yüzde 50 oyun, İmralı ile direkt görüşmelere meşruiyet kazandırdığını belirten Köksal,  “Öcalan’a af, ancak büyük çözüm paketinin bir parçası olabilir. İmralı’yla görüşmeler yapılıyor ama devletin karşısında da bir sürü aktör var. Kandil mi, Avrupa mı, BDP mi, İmralı mı? Sadece bir aktörle varılacak bir mutabakat ya diğerleri için uygun olmazsa... Oyunbozanlık yapıp, ’biz bunu kabul etmiyoruz’dedikleri takdirde ne yapacağız? Onun için bu işin adım adım götürülmesi şart.
...
Öcalan’la görüşseydim, “ Geçmişte birtakım hatalar yapıldı. Yok farz edildiler. Türk-Kürt ayrımı yapılması toplumun çok önemli bir parçası olan kitleyi incitmiş olabilir. Türkiye’nin sağlam, güçlü bir birlik içinde olabilmesi adına birlikteliği pekiştirelim... Bunun için yöntem değişsin. Konuşarak anlaşalım”. Derdim.
...
Kürt kökenli vatandaşlar Öcalan’ı bu mücadelenin lideri olarak tanıyor bizim de kabul etmemiz, ona göre davranmamız gerekir” dedi.

 


KANDİL ULAĞI ANKARA’YI NASIL KIMILDATTI?

Bebek buluşmasının diğer katılımcıları da  “PKK açılımı”  konusunda en az Köksal kadar  “reformist(!)” ti. Her biri  “taşın altına elini koymuş”,  “Özal’lı yıllar” dan bu yana verilen “görev” leri, seve seve yerine getirmiş kimselerdi
Bekaa’da bulunduğu dönemde Öcalan’a  “devlet katından” mesajlar götüren Hasan Cemal, caninin İmralı’ya tıkılmasının ardından, ulaklığını bu kez Ankara-Kandil, Ankara Erbil hatlarında sürdürecekti.
Bu gidiş-gelişlerinin “gazetecilik faaliyeti” olmadığı, 2009 yılında bizzat Cemal’in  “yol arkadaşı”  Cengiz Çandar tarafından itiraf edilecekti:
 “Kiminle görüşeceğini doğru saptamak, bunun ‘zamanlaması’nı doğru yapmak yetmiyor. O belirlenen kişiye, tam da o zaman dilimi itibarıyla ne sorulacağını, nasıl sorulacağını ve niçin sorulacağını bilmek... Bunu yapabileceği bilindiği için Kandil eteklerinde Murat Karayılan ile görüştüğü iki odalı, kerpiç tavanlı bir köy evinin kapıları, o kapıdan girip aynı işi yapmak isteyen bunca gazeteciye değil de Hasan Cemal’e açıldı. Hasan Cemal öyle bir iş yaptı ki, Ankara’nın kımıldamasını gerektirdi.”
Ankara’yı “kımıldatan” Cemal’in Kandil üzerinden aktardığı  “Barışın gereğini yapmak için siyasi irade, siyasi cesaret şart!” mesajıydı. Diziyi ilk günden beri takip edenler bu “mesaj” ın kaynağını hatırlamış olmalı:
 “Siyasi cesaret”  arayışı Henri Barkey ve Graham Fuller’in 1997’de CIA için kaleme aldığı “Kürt raporu” yla başlamıştı.
Cemal, Karayılan’ın “AKP ile BDP, bu iki siyasi hareket birbirine sırtını dönerse barış yolu açılamaz. Bu konuda ilk girişim Başbakan’dan gelmeli... Kürt hareketi bugün tek başlı... Önder Apo İmralı’da... Ve eğer devlet bu sorunu çözecekse her şey, tüm koşullar hazır... Erdoğan da yüzde 50 oyu almış durumda... Daha ne bekliyoruz” sözlerine  “Evet daha ne bekliyoruz”  diye arka çıkarak  “Ankara” nın kulağına “cesaret vakti” nin geldiğini fısıldayan kişi olacaktı.
Ne dersiniz; Hasan Cemal’i Kandil dönüşü “Ankara” ya davet edilmesinin yahut 1 Ağustos 2009’da Gölbaşı’nda Beşir Atalay başkanlığında yapılan “Açılımın Türkiye ayağı temel atma toplantısı” na katılan 12 kişi arasına seçilmesini sağlayan “üstün gazetecilik” başarıları mıydı?
Cevabı, yine bir Kandil yolculuğu sırasında, yanındaki PKK’lı teröristin “Hasan Abi, çözüme mi çalışıyorsun, gazeteye mi?” sorusu üzerine Hasan Cemal bizzat kendisi verecekti:
 “Her ikisine de Zagros, her ikisine de!..”

 


AMERİKALILARIN AÇILIM ORTAĞI

Bebek buluşmasının bir diğer ismi Cengiz Çandar da Cemal gibi terör kamplarına yabancı değildi. Hatta Çandar’ın, Cemal’den farklı olarak bir “gerillalık” geçmişi de vardı.
Çandar da Cemal gibi 12 seçilmiş açılımcı arasındaydı. Ki aksi düşünülemezdi. Çandar, 2007’de Washington’da The Atlantic Council’de yapılan ve David Philips ile Henri Barkey’in “açılımın yol haritası” nı çizdiği toplantının “paydaş(!)” larından biriydi.
Kısa süre önce Taraf’a verdiği röportajda “Irak Kürtleriyle ilişkilerin kurulmasının mimarıyım. Bir tabunun Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılmasıydı bu” diyen Çandar’ın “süreç” e bir başka  “hizmeti”  de TESEV için hazırladığı “Dağdan İniş - PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması” raporuydu.
Raporu hazırlarken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Bakanlar Sadullah Ergin, Beşir Atalay, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, AKP’li Ömer Çelik CHP’li Sezgin Tanrıkulu, Efkan Ala, Murat Özçelik, Aydın Seken gibi bürokrat ve diplomatlar, PKK’lı Murat Karayılan, Zübeyir Aydar, Remzi Kartal, Ahmet Türk, Leyla Zana, Osman Baydemir, “Kuzey Irak” tan Neçirvan Barzani, siyasal Kürtçüler Kemal Burkay, Haşim Haşimi, Yaşar Kaya gibi isimlerle görüşen Çandar, hiç şaşırtıcı olmayan biçimde bir tek adresin görüşünü “es” geçmişti:
Türk Silahlı Kuvvetleri!
 Ha bir de, elbette “şehit aileleri” !
Öcalan’ın 15 Ağustos 2009 tarihli “Demokratik Çözüm Planı” na meşru (Soros kimin için, ne kadar meşruiyet ifade ederse artık) bir ambalajdan ibaret olan raporda Çandar da tıpkı İmralı’daki cani gibi “çözüm(!)”  için KCK’da tahliye, TCK ve TMK’da değişiklik, yeni Anayasa, Hakikatleri Araştırma Komisyonu gibi bir dizi  “ön şart”  sıralıyordu.
Çandar’ın “sınırlarımız içerisini betimlerken ” PKK bölgesi “ ifadesi kullanarak terör örgütüne iktidar alanı yaratan, terörle mücadeleyi, Kürtlerle savaş olarak ifade edip, teröristlerle ilgili meşru bir güç algısı oluşturan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yürüttüğü vatan savunmasını ‘terörist eylemler’gibi sunan, insan hakları, demokrasi gibi kavramlarla oynayıp, her türlü isyan, katliam, ayaklanma, pusuyu hak arama mücadelesi, halkların direnişi gibi yansıtan, velhasıl Atatürk’ün mirasını “ yara ” olarak tarifleyen Graham Fuller’in namı diğer “ makale ortağı” olduğunu hatırlayınca, rapordan çıkan sonuçta şaşılacak bir şey yoktu.
Aslında Necati Doğru’nun, Cemal, Çandar ve Birand hakkında, 12 Mart 2008’de Vatan’da yazarken sorduğu o soru bir çok şeyi anlatıyordu:
“ Gazeteci midirler, yoksa “devlet(!)” in gazeteci kılığına sokup gizlediği görevlileri midirler?
Tabii  “Ama hangi devletin”  diye sormak kaydıyla...

 


KAREYİ TAMAMLAYAN SOROSCU

Çandar’a yukarıda bahsettiğimiz raporu sipariş eden TESEV’in Başkanı Can Paker “akil adam” olarak sarf ettiği “Keşke Öcalan serbest olsaydı” sözleriyle, Bebek’teki gizli buluşmanın “açılım karesi” ni tamamlayan isim oldu.
(Soros’un tek akili Can Paker değildi; Danışman Etyen Mahçupyan, Mütevelli Kurulu üyeleri Tarhan Erdem ve Mehmet Uçum da TESEV kontenjanından “akil” seçildi.)

 

YARIN: VAZGEÇİL(E)MEYEN ADAM: EMRE TANER