Hangi Kürtçe

Kürtçe’nin homojen olmadığına ait en eski kayıt Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si olarak gözüküyor. Kürdistan denilen bölgeyi de karış karış gezen Evliya Çelebi, 15 civarında birbiri ile anlaşamayan dil ve Kürtçe lehçeden bahseder. Evliya Çelebi birbiri ile kavgalı olan bu aşiret ve boyların farklarını ortaya koyar. Gerek Kürtçe ve gerekse Kürt diye nitelendirilen aşiretlerle ilgili onların bir bütün olmadıklarını ortaya koyan ve Evliya Çelebi’yi destekleyen bir belge de İdris-i Bitlisi ve 20 aşiret beyinin Yavuz Sultan Selim’e yazdıkları Ariza’da vardır. Bu Ariza aslında Yavuz Sultan Selim’in aşiretler Osmanlı’ya kabulü için verilmektedir. Burada da bu aşiretlerin ’Allahın birliği ve peygemberin varlığı’ dışında hiçbir esasta anlaşamadıklarını söylüyor. Bu anlaşmazlık hepsinin özerk hayat tarzının resmiyetten uzak olarak da yaşandığı ama aralarında bağlantı olmadığı ve buna dilin de dahil olduğu anlamı çıkmaktadır. Onun için de Kürt Tarihi diye sunulan Şerefname sonuçta Türkmen tarihi olarak ortaya çıkmıştır. Musa Anter de bu duruma çok kızmış Şerefhan’ı şerefsizlikle suçlamıştı.
Günümüze gelirsek, bize dili esas olarak ortaya koyanlar siyaseten çelişkili açıklamalarda bulunuyorlar. Bir DTP milletvekili farklı bir dilden ve 30. Kürt isyanından bahsederken bir başkası ’bizim dil, sınır ve bayrak meselemiz yok; bizi azınlık yapın yeter’ diyor. (Hasip Kaplan) 30. isyanı ayrıca değerlendirmek gerekir ama dil meselesini ayrılma ve farklılık gerekçesi olarak görenler Kürtlerin ayrı etnik grup olduğu iddialarının dil olmadığını kabul ediyorsa (Hasip Kaplan’ın söylediği gibi) bu bir büyük iddianın iflasıdır. Ama Kürtçülüğün devamı için bir mecburiyettir. Sıkıntı şu: Siz kültürel farklılık diye sunarsanız o zaman Şafiilik ile Alevi Kürt kültürü arasında hangi bağı kuracaksınız. Üstelik tarihi Alevi - Sünni kavgasının kaynağı ta Yavuz Sultan Selim zamanından beri bu iki mezhep ve anlayış olarak gösterilirken artık Kürt olmadığı bilinen ve Kürtlükle hiçbir bağları olmadığı anlaşılan Zaza- Zazaca arasında Kırmançca, Goranice, Kürtçe, Soranice gibi temel ayrımlar az gözükmüyor. Mesela Kuzey Irak’ta şimdiye kadar eğitim Barzani bölgesi dahil Soranice ve Arap harfleriyle yapılmıştır. Bugünlerde standart dile kavuşabilmek için Soranice ve Kürtçe’nin bazı kelimeleri derlenip müşterek bir resmi dil teşkili peşindeler. Devlet daireleri ve eğitim kurumları temel olarak resmen bu yeni dili almaktadır. İnsanlar çeşitli şekilde bunu kullanmaya zorlanmaktadır. Başarma şansları olduğu söylenebilir. Aksi de mümkün. Ama çeşitli dil ve etnik grupları tekleştirmenin yollarından biri de budur. Dersimce benzeri pek çok dil seviyesine gelmiş lehçe bölgesel anlaşmayı imkansız yapmaktadır. Yakın köylerin bile bazen anlaşamadığı bilinince Kürtçülerin çıkmazları gündeme gelmektedir. Siz hangi Kürtçe ile niçin devlette temsil imkanı istiyorsunuz? Temsil edilmeyenler için sizin var olduğunu ileri sürdüğünüz sorunlarınız aynen geçerli değil mi? Sadece iki tane somut örnek vermek yeterli. Birisi son seçimde Bingöl’de bağımsız bir adayın DTP adına bir seçim konuşması yaparken halkın onu anlamadığını fark edince bir diğer DTP’li tarafından Zazaca konuşması hatırlatılınca Zazaca bilmeyen aday ve Kürtçe bilmeyen halk birbirini anlamadan bakakalmıştır. Tabii anlaşma Türkçe olarak yapılmıştır. Bu ilginç bir örnektir. Adaya o bölgedeki Zaza ağırlığını yansıtmayanların da temel bilgileri şüphelidir.  İkincisi daha da garip. Kanal’7 de Nazlı Ilıcak’ın sunduğu açık oturumda eski DEP’li Savaş Yurttaş da vardı. Ben Urfa’daki Çapanoğulları için eski milletvekili Muzaffer Çakmaklı’nın bana bir bilgi ilettiğini, aslen Türkmen olan bu insanların en aşırı PKK’lı olduklarını söylediklerini ifade etmiştim. Buna Savaş Yurttaş itiraz edince daha sonra programa telefonla katılan Muzaffer Çakmaklı beni teyit etmek istedi. O ara Savaş Yurttaş ona Kürtçe bir şeyler söyledi. Çakmaklı hiçbir şey anlamadığını söyleyince o başka cümlelerle devam etti. Çakmaklı yine bir şey anlamadığını ifade edince de onun yalan söylediğini ima eden cümleler kullandı. Çakmaklı ise hiçbir şey anlamadığını Urfa’da da kimsenin bu konuşulan Kürtçe’yi anlamayacağını ifade etti. O ise bunu kabul etmemekte ısrar etti. Ertesi gün telefonla konuştuğum Çakmaklı gerçekten de hiçbir şey anlamadığını, Urfa’da da kimsenin anlamadığını, zaten aksi durum olsa idi herkesin Çakmaklı’yı itham edeceğini, onu yalan diye niteleyeceğini söyleyerek, ‘anlaşılsaydı söylemek zorundaydım’ dedi. Şimdi düşünebiliyor musunuz, Diyarbakır ve Urfa iki komşu vilayet, ama Kürtçe olduğu iddia edilen bir dil burada bile anlaşma ve iletişim vasıtası değil. Siz hangi Kürtçe’ye hangi hakla ve gerekçe ile temsil imkanı verip işte bu bizim Kürtçemizdir diyebilirsiniz?

Yazarın Diğer Yazıları