Hangi sancak muzaffer olacak?

Önümüzdeki günlerde “türban” konusunun ve bu konuda “yeni” Anayasa taslağında önerilen maddenin, ülkeyi gerginleştireceği ve hatta iplerin kopmasına sebep olacağı anlaşılıyor.
Bu çağda, böyle bir konunun rejimi ve ülkenin geleceğini tehdit etmesi çok düşündürücü! Ama son yıllara kadar kadınlarımızın geleneksel başörtüsü örtmeleri, hiç sorun olmamışken, son yıllarda, yeni icat “türban” meselesini, bu tehlikeli noktaya getirmekten kim, kimler sorumlu? Bunu tespit etmek gerek!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir seçim konuşmasında, “Minareler süngü, kubbeler miğfer camiler kışlamız müminler asker” dediği için hapis yattı. Bu mısra onu siyasi hayatı boyunca takip edecek. Ancak şimdi, bu mısraların onlarca mantıki devamı var: “Türban sancağımız!” Çünkü bu konuda, kendisi ve iktidarı direnmekteler. Yeni Anayasa’da, türbana imkân ve geçit verecek bir hükmün konacağı aşikâr.

Gül gibi

Abdullah Gül, Kıbrıs’ta “Kızların okula gitmesi, evde oturmalarından, hayatın dışında kalmalarından iyidir” demiş. İnsaf “dinin” yarısı... Kızlarımızı, hayattan kimler dışlıyor?  Mustafa Kemal, kadınların eşit haklara sahip olarak hayata katılabilmeleri için çarşaflarını atmalarını ve başlarını açmalarını istemişti. Evet şimdi, kadınların okumasına asıl kim engel oluyor? Türbanı zihniyetlerinin simgesi yapanlar, laik çağdaş Cumhuriyet’e karşı meydan okuyanlar değil mi?
Tarih düşelim; Başörtüsü “uydurma” bir “türban” icat edilene kadar, hiç mesele olmamıştı. Benim, kırklı yıllarda Hukuk Fakültesinde arkadaşım Şükran ve diğerleri başörtülü idiler ve buna kimse karışmazdı?
Mustafa Kemal’in başörtüsü takıntısı olmadı. Atatürk, kıyafet devriminde kadın kıyafetlerine, başörtülerine vb. karışmamış, “Onlar ne yapacaklarını bilirler” demişti ve gerçekten de birçokları özellikle, kırsal kesimlerde başörtüsü -türban değil- takmıştı. Atatürk evimize geldiğinde başörtülü anneannem onu karşılardı.
“Türban sonunu” rejimi Erbakan’ın  “kanlı mı olacak kansız mı olacak” hareketinin, simgesi yapmasıyla başladı ve o “sancak” şimdi AKP’nin, Erdoğan’ın elinde.
Bu “sancak” yarışı ne kadar devam eder?
Bir tarafın taviz vermesi gerek. Bu protokol takiyelerin dışında bir sorun!
Bakalım bu bilek güreşini, laikler ve Atatürk Cumhuriyetçileri, açıkçası onların ve Atatürk’ün muhafızları mı kazanacak, yoksa iktidar mı? Kimse Cumhuriyetçilerin Atatürkçüler ve bunların son sigortası, vurucu gücü olan Ordunun en ufak taviz vermesini beklemesin. Çünkü gevşerlerse sebebi mevcudiyetlerini inkâr etmiş olurlar,
Türban birileri için gerçekten ilke ve inanç meselesi değil, “bir zihniyetin sancağı”! En acısı, böylelikle camilerin, minarelerin “siyasete” alet edilmesi. Asıl büyük tehlike şurada; Anayasa’ya istedikleri hükümlerin konulması ve bu hükmün de  “gevşek” olması. AKP ve iktidarı mümbit zemini hazırladılar ve hazırlıyorlar. Mesele, artık zaman meselesi! İrticanın tohumları, çiçekleri yeşermekte. “Mahalle despotluğunda” insanlara türban takmaları, tesettürlü olmaları, oruç yememeleri vb.. baskılar hissedilir derece artmakta! Eşim rahatsızlık geçirdi, kan verilmesi gerekti. Ama kolay bulamadık. Bazıları “kan bağışlamanın, orucu bozacağını” iddia ediyorlar. Hatta bu yüzden, bir adam ölümcül hasta kızına kan vermemiş! Müslümanlık bu mu?
Türkiye’nin geleceğini, bir taraftan AB bayrağı, diğer taraftan da Erdoğan’ın sancağı altında kaybediyoruz,
Üzerinden “fare” geçen “sakal” daha da büyüyecek mi? Yoksa “sakalı”, sonunda kim kesecek? Başka bir deyişle “irtica sancağı” mı, yoksa “Cumhuriyet sancağı” mı muzaffer olacak?

Yazarın Diğer Yazıları