Hani şeriat gelince tamamdı?

İslam dünyası dökülüyor. Neresinden tutarsanız elinize geliyor derler ya, aynen öyle.

Siyasete bakın.

İster iç siyaset olsun, isterse dış.

Dışa bakın mesela.

Nedir en önemli mesele? İsrail'in Filistin topraklarını azar azar ele geçirip, Filistin'i küçücük bir havuzda toplayarak, özerk devletçiğe dönüştürmek.

Bu İsrail planını kimler destekliyor.

ABD ve onun liderliğinde önce Filistinlilerin soydaşları: Arap devletleri ya da devletçikleri.

Hani İslam kardeşliği.

Hani, kutsalların, İslam'ın en çok değer verdiği adaletin, haklıya haklı demenin Arap dünyasındaki karşılığı?

Yok..

Geliniz Şii dünyasına…

En büyük sınav Karabağ'da Türk (Azeri)-Ermeni savaşı. Bir zamanlar Türkiye'de bazı İslamcıların da gıpta ile baktıkları Humeyni Devrimiyle kurulan İran Şii İslam Cumhuriyetine bakıyor musunuz?

Kimin yanında?

Hıristiyan Ermenistan'ın

Diyeceksiniz ki mesele ırk, dil, din olmasın. Bir Müslümandan beklenen davranış nedir?

Adalet.

Haklının yanında olmak.

Şimdi söyler misiniz, Azerbaycan Birleşmiş Milletler kararlarına göre kendi topraklarını işgalden kurtarmak için savaşıyor. Fakat Şii ulema ve sözde şeriat erenleri kimin yanında?

Haksız olanın.

İslam dışı katliamcı Ermenilerin yanında.

Arap dünyası ile bunların ne farkı var?

Her ikisinde de şeriat uygulanıyor değil mi? Her ikisinde de Türkiye'deki gibi kefere (!) rejimi yok.

Öyle mi?

Öyle..

Peki, bu olup bitenler ne?

Yoksa bu şeriat rejimlerinde "egemenlik Allah'ın değil de milletin mi?" Haydin Türkiye laik, kefere rejimi(!), bu şeriat devletleri niye böyle? Şeriat bunları neden düzelmiyor?

Şii tarafa bakıyorsun haktan yana kimse yok. Sünnilere bakıyorsun gene haklıdan yana kimse yok. Bir tek laik kefere(!) Türkiye'den itiraz sesleri yükseliyor. Bir tek Türkiye, "haksızlık karşısında dilsiz şeytan rolü" oynamıyor?

İşte size içinde bulunduğumuz süreçte İslam dünyasının çelişkileri, retleri ve kabulleri.

Atatürk'ü bir kere daha hatırlayın.

"Medeni Kanunla mücadelemiz var" diyerek çok eşliliği Allah'a bağlayıp, kadın mağduriyeti üzerine bir dini yorumu haklı çıkarmayı 'aile bağlarını koruma', 'nikâhı savunma' diye topluma satmayın.

Çok eşlilik, kocanın cinsel arzularını, heva ve heveslerini; ikinci bir eşi, birincinin üzerine kuma olarak getirip, birinci ve asıl eşi, psikolojik yıkıma uğrattıktan sonra, erkeğin cinsel tatminini Allah'ı gerekçe göstererek baskılama olgusudur. Sahiden bu haksızlığı Allah, kadın kullarına yapmakta mıdır?

Hangi kadın, kendisini tasfiye eden ve üzerine bir kâbus gibi çöken ikinci eşi (kumayı), mutluluk ve sevinçle karşılıyor?  İslam tarihinden öğrendiğimiz kadarıyla Hz. Ayşe bile Hz. Peygamberin ölmüş karısı Hz. Hatice'den özlemle söz eden davranışlarını kıskanmıştır.

Neden?

Çünkü tüm insanlarda bir kendilik bilinci olan benlik algısı vardır. Bir benlik olarak Ayşe, Hatice'nin neresindedir? Hz. Haticeyle yaşanmış ve bitmiş bir gerçeklik (ki anıları vardır), Hz. Ayşe ile ise, yaşanmakta olan ve bundan sonra yaşanacak bir gelecek vardır? İnsan, peygamber de olsa eşitliği nasıl sağlayacaktır?

İşte mesele bu?

İslam dünyası, bir Arap kültür gerçeği olan cariyelik ve çok eşlilik aile formunu, getirip Arap dışı toplumlara da uygulamağa çalışıyor. Arap dışı toplumlar, örneğin Türkler, kendi yaşam köklerinde olmayan bu Arap kadın ve erkek algısını niçin yaşamın özü ve kaynağı saysın?

Türklerde "odalık" diye tabir edilen ikinci bir eş ya da cariye, binde bir de olsa zaman içinde varlık göstermiştir, ama yaygın bir kültür formu değildir.

Konuyu toplayalım.

Hangi din olursa olsun, içinde doğduğu toplumun kültürüne ne kadar boyun eğerse o kadar özünden uzaklaşır.

İslam dünyasının içinde bulunduğu temel problemler, düşünce geleneğinin yetersizliği ile başlıyor.

Biz felsefeyi öldürdük. Osmanlı Osmanlı diyorlar ama İbn Sina, O Osmanlı'ya ancak 17. yy.dan sonra gelebildi.

Çünkü gelmesi yasaktı.

Kâfir ilan edilmişti.

İbn Rüşt ise hiç uğrayamadı. En büyük suçu, İbn Tufeyl'in isteği ile Aristo'yu çevirmek ve bunu yaparken de Gazalî'yi eleştirmekti.

 

Yazarın Diğer Yazıları