Harekât ve (tarzı) hareket

Kuzey Irak’a Kara Harekâtı konusunda,  “spekülasyon” olmayacak bir boyut var. Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinin; Türk Hava Kuvvetlerinin yüksek eğitimiyle, teçhizat ve giysileriyle, en güç kış şartlarında bu kadar güç operasyonları -harekâtı- başarıyla yapabilmesi ve bunun, dost düşman herkes tarafından anlaşılması! Dışarıdan ve içeriden engellenmezse TSK, görevini muhakkak sonuna kadar, başarıyla yapacaktır. Benim endişem şu; Harekât, politikacıların -iktidarın- ve de AB’nin, kendi bakımlarından “işlevini” tamamlamasından sonra, “tekerleğe çomak” sokmaları!
Ancak şu sırada, gönlüm, aklım öncelikle Mehmetçiklerde -Komutalarında- olası şehit, gazilerde ve ailelerinde! Böyle bir operasyonun elbette büyük riskleri vardır. Başta kaçınılmaz “insan” riski!

Teknoloji-iman
Ordumuzun Hava Kuvvetlerimizin yüksek, teknik ve eğitim düzeyinden söz etmiştim. Bir “liberal” yazar TSK’nın teknoloji zaafından ve bu konuda yabancılara bağımlı olduğumuzdan söz etmişti ve ben de “teknoloji olmuş, olmamış iman olmadıktan sonra, ne yazar” demiştim! Günümüzün savaşlarında teknoloji, elbette gerekli ama bu iş sadece teknolojik üstünlükle olmuyor; “iman ve milli inanç” lazım... Hem, dış düşmanlara hem de içerideki teslimiyetçilere ve işbirlikçilere ve Cumhuriyet düşmanlarına karşı! Ve işte bunun içindir ki o düşmanlar, Ordumuzun iman ve inancını “iğdiş” etmeye, Türk ordusunun başka ülkelerde olmayan geleneksel üstünlüğünü, yok etmeye çalışırlar! Bugünkü TSK olmasaydı neler olurdu, olmasa neler olur; düşünmek lâzım!
Bu “dâhili ve harici bedhahlar” sıkıyı görünce ve de kamuoyu tepkisinden de korktukları için, şimdiki şartlarda Orduyu “yere göğe koyamıyorlar” en azından, “söz rüşveti” veriyorlar. TSK’yı, her fırsat ve vesileyle hırpalamaya “taraf” olanlar da, bu harekâttan kendi amaçlarına pay çıkarmaktalar. Onlara göre bu harekât “hayırlara” vasıl olur “Barışçı Çözümün” kapısını açarmış!
Tabii her savaşın askeri harekâtın ve zaferin amacı “barış” tır. Ama nasıl bir “barış” ne pahasına “barış” ?

Paradoks
Bir paradoks da var: AKP, Cumhurbaşkanı ve Başbakan “türban” sorununu, gündemden düşürmek için, açıkça Ordunun arkasına sığındılar ve operasyonları kendi amaçları için kullanmaktalar! Cumhurbaşkanının Anayasa değişikliklerini aynen tasdik etmeyi harekâtla eş zamanda yapması, başka nasıl izah ve tefsir edilebilir? Ordunun sırtından, bir politikacı oyunudur bu!
Ancak bu “eş zamanlamanın” asıl yönü var; türbanın T.C.’ye, laikliğe karşı meydan okuma olduğunu bilen ve Atatürk Cumhuriyetini bu meydan okumalara karşı korumayı, dış düşmanlarla mücadele etmek kadar asli görev bilen Türk Ordusu ve komutanları bu “oyuna” gelmeyecekler ve türbana “perdelik” etmeyeceklerdir!
Ordunun bu harekâtta nihai başarısı, beslenen umutlarının aksine, TSK’nın milletin indindeki saygınlığını ve içeride de mücadele gücünü halk desteğini arttıracak. Gül’ün iddiasına göre yüzde 80 oy gücüne rağmen! Türk halkı bu gerçeği göremeyecek kadar saf olamaz!
Harekât konusunda çeşitli sorular var, türlü spekülasyonlar yapılıyor: ABD’nin bu harekâtı, Türk ordusunu destekler görünmesi, “acep nedendir” ? ABD ve AB, bizim sözde aydınlar gibi, öncelikle “Sevr şartlarında” , ’barışçı çözüm’ bekliyorlar... ABD’nin şu sırada Türk ordusuyla “mutabık” olması, hatta “sadık” Kürtlerini rencide etmek pahasına güya destek vermesi, ABD’nin, Büyük Orta Doğu planlarının icabı ve arkada İran ve Afganistan var! Yoksa petrol çıkarlarıyla girift, “Kürt Kartını” elden bırakamazlar. Bu “yerleşik” gerçekler bilinince gerisi laf-ı güzaf, teferruat!
Bir şey daha var; “Barışçı Çözümcüler” acaba, Türk Ordusunun başarısını, gönülden mi isterler, yoksa aslında harekât, maazallah başarıya ulaşmazsa, TSK saygınlığını kaybeder diye, içlerinden sevnirler mi?
Kürt Teali Cemiyeti Omursal üyesi Hasan Cemal, 1992’de Türk Ordusunun, benzer bir büyük harekâtı esnasında, bölgeye gitmiş ve demek ister ki; “neden döndük dolaştık aynı yere geldik?” Yani der ki Kürtlere “hakları” verilmedikçe, “Sorun” halledilemeyecek! On üç yıl önce yazdığı gibi, kerning0 “Gözyaşı istemiyoruz!” diyor ve ekliyor; “İnsanın aklına şiddet ve nefret değil, ancak barış ve sevgi gelebiliyor. Yoksa ” harekat “ kayıp giden zamanın peşinde nafile bir koşturmaca mı?” Asıl, ona sormak lazım; gene döndük dolaştık Türkiye’yi, gene bu noktaya kimler ve ne getirdi?
 Türk Ordusunun “taraftarı” değil sicilli aleyhtarı son günlerde Kandil Dağına gidip PKK’ya “istihbarat” ve akıl veren, “istihbarat” alan Ahmet Altan’ın da endişesi, insanların kendi kelimeleriyle “hâlâ toprağa bayrağa sınırlara ve mala tapanlar” tarafından öldürülmeleri! Dünyada petrolcülerin, silahçıların dışındaki herkes barış istermiş. Zaten asıl ejderhanın başı petrol değil mi? Hem bu “insaniyetçilere” sormak lazım: Türkmen kardeşlerimizle, “insaniyet” namına olsun, neden hiç ilgilenmezler?

Yazarın Diğer Yazıları