Hareket gerek

Başpiskopos Hrisostomos, kaç zamandır, Hristiyan alemini aleyhimize ve Türkiye’nin aleyhine ayağa kaldırmak için yoğun bir çaba harcamaktadır. Esas hedefi de Washington’daki Kongre’dir. Bu konuda, Rumların 107 camimizi 1963/64 yıllarında yerle bir ettiklerini, harap ettikleri mezarlıkları, köyleri ayni hararetle bizim de savunmamız gerekiyor. Bu konuda da oldukça pasif kalıyoruz.
ABD Temsilciler Meclisi 30 Eylül’de Yunan lobisine mensup milletvekillerinin girişimleri ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kalan dini mekanları ile ilgili ağır bir karar tasarısını kabul etmişti. Bu tasarı, Rum-Yunan dostu Nancy Pelos’un desteği ile, sadece 5 milletvekilinin bulunduğu bir toplantıda onaylanmış.
Karar Rumlara ait dini mekan ve eserlerin tahribi  nedeniyle Türkiye’yi suçlamakta ve Türkiye’nin bunların onarılmasına imkan tanımasını, Rumların dini özgürlüklerini kısıtlamamasını vs. istemektedir.
Teksas milletvekili Johnson ve Massachuselts vekili Delehunt gerçekçi ve tarafsız kişiler olarak bu oyuna karşı muhalefetlerini açıklamışlardır. Delehunt, “Bu karar Türklere yapılanları kale almayan tek yanlı ve sadece Kıbrıs Türkleri ile Türkiye’yi hedef alan, devam eden, görüşme sürecine zarar verecek bir karardır” diyor.
İlgili kuruluşlarımız inşallah bu milletvekillerine teşekkür ederler ve gerçekleri duyururlar. Rum tarafında yeniden ve Kilisenin desteği ile canlanan faşist, ırkçı, kuruluşların faaliyetlerini, çocuklara  “Türk öldürme”  eğitimi verildiğini de duyurmayı ihmal etmezler.
En önemlisi, ABD Dışişlerinin ve garantör İngiltere’nin bu gerçekleri bilmelerine rağmen  Kıbrıs’ta iki tarafa eşit muameleden kaçınmaları, suçlu tarafı, 1960 Antlaşmalarına ve 1963-74 gerçeklerine rağmen hala meşru hükümet olarak tanınmaları ve ısrarla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne eşit muamele yapmamalarıdır. Milletvekili Delehunt “Kıbrıs meselesi Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasında bir mesele olmasına  karşın, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, ABD, BM, AB’yi de ilgilendiren bir meseledir” diyor.
Bu gerçekçi görüşe eklenmesi gereken bir şey varsa o da, Kıbrıs meselesinin Türkiye açısından tarihi, stratejik öneminin ve 1960 antlaşmalarının temelini teşkil eden Lozan dengesinin korunmasının başta gelen bir husus olduğunun vurgulanması olacaktır. Bu husus, Kıbrıs Türklerinin canlarını, hak ve hürriyetlerini kurtarmak sorumluluğunun da ötesinde, 72 milyon Türk’ün güvenliği ile bağlantılı bir husustur. Bunları başkalarının düşünebilmeleri için burada, bizim, kişiler ve kuruluşlar olarak, devletimize, egemenlik haklarımıza sonuna kadar sahip çıkmak kararlılığımızı hergün ve her fırsatta duyurmamız gerekir. Bu, uzlaşmazlık değildir; bu, oyuna gelmemek kararlılığıdır; bu, kalıcı bir anlaşmadan yana olduğumuzun kanıtıdır.
İç içe ortaklık 1960’da denenmiş ve yürütülmemiştir. 1977’den bu yana  “iki kesimli-iki toplumlu federasyon” her yönü ile tartışılmış ve Rumlar tarafından böyle bir uzlaşmaya ihtiyaç duyulmamış,  “meşru hükümet” unvanı altında Kıbrıs’a sahip çıkma siyasetine devam tercih edilmiştir.
Bugün Hristofyas federasyona inanmadığını, bunu sadece Türk askerinden kurtulmak için görüştüğünü, iki kesimli federasyon işlerliği olmadığını açıklamaktadır.
Biz hala, dünyaya şirin görünme oyunu mu oynayacağız, yoksa, dünyanın karşısına 47 yıldır hak ve hürriyetlerini savunan, kurucu ortaklık statüsünden ve kendi kaderini tayin hakkından vazgeçmemiş olan şerefli, mukavemetçi bir halk olarak mı
çıkacağız?
Halkımız, Eroğlu’nu seçmekle tercihini yapmıştır. O halde, Devlet-Egemenlik-Lozan Dengesinin korunması kaydı ile ortaklık formülüne dört elle sarılalım.

Yazarın Diğer Yazıları