Haşhaşîlerden bugüne

İran rejiminin dış operasyon komutanı Kasım Süleymanî'nin öldürülmesi Şiîler arasında büyük infiale yol açtı. Sünnîler ise mesafeli durdular. Pasdarân, devletin değil; rejimin silahlı kuvveti. Devlet ayrıca orduya sahip. Bir de Pasdarân'a bağlı Kudüs Ordusu (Sipah-ı Kuds) var. "Kudüs" (Kuds) kutsalı, mübarek olanı ifade eder. Adını kutsamak için böyle konsa bile hedefin Kudüs yani İsrail olduğunu bilmeliyiz.

Kasım Süleymanî, âdeta İran rejiminin teminatı. Kaç ilde cenaze töreni tertip edildi... İl il dolaştırılması, rejimin gücünü göstermek içindir. Süleymanî'nin kabrinin ileride türbeye dönüştürüleceğinden emin olabilirsiniz. Şia'da "türbe" bir bakıma kutsanıyor, "birleştirici" nokta görülüyor.

Hasan Sabbah'ı (öl. 1124) bilmeden bugünkü Ortadoğu'yu anlayamayız. Şia'yı bilmeden de Hasan Sabah'a ulaşamayız. Hasan Sabbah'ın Şiîlerin kutsal şehri Kum'da doğduğu rivayet ama İran'da yetiştiği kesin. Babası Şia içinde sayılan bir isimdi. Oğluna felsefî ilimler, kelâm, mantık, fıkıh ve riyaziyat (matematik) dersleri aldırıyor. Sabbah, Şiî Fatimîlerin hâkim olduğu Mısır'a gidiyor, sonra kaçıp tekrar İran'a geliyor.

Şia, Hz. Peygamber zamanında, "'Ali Taraftarları' (Şâ'atu Ali) adı verilen, ondan sonra da sadece Ali'ye bağlılıklarıyla tanınan ve onun imametine inananların meydana getirdiği bir fırka" olarak tarif edilir. Prof. Dr. Sönmez Kutlu, Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet Çözümlemeleri" kitabında tahlil etmiştir.

Biz derine dalmayalım. Çok karmaşık. Hasan Sabah'ın öz fikirlerini bilelim yeter. Sünnî-Şiî çekişmesinin esasında, Şiîlerin, çoklukla, üç halifeyi, hak sahibi Hz. Ali'den hilafeti alan "illegal gaspçılar" olarak kabul etmeleri yatar. (Üç halife: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman. Son ikisi öldürülmüştür.)

Şia'nın kolları, kolların da kolları var. Hasan Sabbah, Şia'nın İsmailî kolunun Nizarî kolundan. Neredeyse bütün İran'ı dolaşıp propaganda yapıyor ve hedefine ulaşıyor. Alamut Kalesi'ni içten fethederek devletini kurduğunda tarih 1090'ı gösteriyordu. Bu tarihte sahnede kimler vardı: Selçuklular. Sabbah, Selçuklulara çok çektirmiştir. (Ayrıntı,"Alamut'un Büyüsü - Haşhaşîler: Sır ve Ölüm" kitabımızda. Hususiyetle akademik araştırıcılar için yine hatırlatmak isterim: Şerafettin Yaltkaya'nın Darulfünûn İlahiyat Fakültesi Mecmuası, C. 1, S. 4, 1926'da çıkan "Fatımîler ve Hasan Sabbah" makalesini yeni harflere aktararak ekte verdik. Makalede Hasan Sabbah ile Melikşah'ın tartışmalı mektupları yer alıyor.)

Selçuklu sahasının söz sahibi isimlerinden Prof. Dr. Abdülkerim Gözaydın'ın şu değerlendirmesinin zamana uyup uymadığını gelişen hâdiselere bakarak siz karar verin:

"Nizârî-İsmâilîler'in gayesi dinî olmaktan çok siyasî idi ve kendi görüşlerini halka zorla benimseterek mevcut sosyal ve siyasal düzeni çökertmeyi hedefliyordu. Bu gayelerine ulaşmak için kurdukları teşkilât ve eğittikleri fidâîlerden yararlanarak birçok din ve devlet adamını kendilerine has metotlarla ortadan kaldırdılar. Bazı insanları da propaganda veya tehditle kendi mezheplerine çektiler. Hasan Sabbâh adamlarını dinî ve siyasî unsurlarla motive ettiği için kurduğu teşkilât dinamik ve uzun ömürlü olmuştur."(TDV İslâm Ansiklopedisi, "Hasan Sabbâh", C. 16).

Görüldüğü gibi "cemaatleşme/tarikatlaşma"(başka yol takip etme) bir farklılaşmadır. Nelere mal olduğunu daha yakın zamanda başımıza gelen musibetten anlamalıyız.

 

Yazarın Diğer Yazıları