Hatada ısrar etmek

Hatasız kul olmaz demiş atalar. Herkesin öyle veya böyle bir hatası, bir kusuru muhakkak vardır. Yanılmaz şaşmaz bir Allah. Yani insanlar da iktidarlar da hata yapabilirler, yanılabilirler. Bunlar normaldir. Anormal olan hatada ısrar etmektir.

Bugün ısrarla sürdürülen hataların başında yeni eğitim sistemi gelmektedir ki "öğretmenler haftası" dolayısıyla kısaca bu konuya temas etmek istiyorum.

2012-2013 eğitim ve öğretim yılında uygulamaya konulan 4+4+4 sistemi yanlıştır. Yanlışlığı 7-8 yıllık uygulama sonucu ortaya çıktı. Şöyle ki:

Bu sistemle her genç için 12 yıl okuma yani liseyi bitirme mecburiyeti getirildi. Böylece en başta eğitimin kalitesi düştü. Maalesef kemiyetin (nicelik) olduğu yerde keyfiyet (nitelik) olmuyor. Doğru dürüst okuma yazma bilmeyen öğrencilerin üniversite sıralarını işgal etmeye başladığının şahidi bizzat benim. Herkesi, liseyi bitirip üniversiteye girmeye zorlarsanız gayet tabii yeni üniversiteler açmak zorunda kalırsınız. Nitekim öyle oldu. Plansız programsız üniversiteler açıldı. Eğitim desen hak getire. Üzüm üzüme baka baka kararırmış. Bütün üniversiteler birbirine benzedi. Yani diploma dağıtan kurumlara dönüştü. Korona da bu işin tuzu biberi oldu. Genç işsizlerin sayısı % 40'lara dayandı.

Diğer taraftan zorla liseyi bitirttiğiniz yahut eline üniversite diploması tutuşturduğunuz genç işsizler ordusu, anne-babaları gibi tarlada çalışma, çobanlık yapma, amelelik etme vb. işleri de yapmayınca daha doğrusu yapamadığı için al sana aile içi huzursuzluk.

Birkaç yıl önceydi, hatırı sayılır bir üniversiteden mezun olan bir yakınımla karşılaştık, hoş beşten sonra ne yaptığını sordum. Derin bir ah çekerek dedi ki:

"Hocam, derdimden değil, sorandan usandım. Herkes okulu bitirdin, şimdi ne oldun diye soruyor. Dayanamadım, cebimde 100 TL vardı. Hepsiyle kitap aldım, evde okuyorum. Dışarı çıkmak istemiyorum."

Ben de mahcup oldum, sabretmesini, işlerin er-geç yoluna gireceğini söyleyip teselli etmeye çalıştım.

Aynı kişiyle bir yıl sonra tekrar karşılaştık. Hocam, şükür, çok rahatım diye söze başladı ve dedi ki:

"Torosların kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyünde vekil öğretmenlik yapıyorum. Aldığım ücret masrafımı bile karşılamıyor. Ama olsun, ne iş yapıyorsun diye soranlara göğsümü gere gere 'Öğretmenlik yapıyorum' diyebiliyorum ya, bu saadet bana yeter."

Günümüzde, üniversite mezunu işsiz gençler üzerindeki bu psikolojik baskının 10 kat, 20 kat daha artmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sadece gençler değil, bin bir sıkıntı ile çocuklarının okumasını sağlayan anne-babaların durumu da işsiz gençlerden farklı değil. Onlar da psikolojik baskı altında yaşıyorlar.

Bütün bunları münferit olaylar olarak değerlendiremeyiz. Bu mağdur gençler ve aileleri büyük bir yekûn teşkil etmektedir. Söz konusu sosyal yara bir an önce tedavi edilmezse ileride kangrene dönüşebilir. Yetkililer tedbir almalıdır.

Çözüm nedir?

Çözüm öncelikle eski sisteme (5+3+3) dönmek ve ilkokul sonrası eğitimi mecburi olmaktan çıkararak gençlere; illa da üniversiteyi okumak zorunda olmadıklarını, kendi işlerinde çalışarak belki daha mutlu olacakları duygusunu vermeyi hedefleyen yeni bir eğitim politikası geliştirmeliyiz. Aksi halde üniversite mezunu genç işsizler meselesi ileride sosyal bir patlamaya yol açabilir.

***

ACZİMİN GİRYESİ:

 

NİCELİK-NİTELİK

Niceliğin  olduğu  yerde nitelik  olmaz,

Herkes okursa okumanın değeri kalmaz.

                                       (Li-müellfihî)

 

Yazarın Diğer Yazıları