Havada komplo kokusu var…

Üç gündür, "ibret alınmayan tarihin tekerrürü" kontenjanından yaşamak durumunda kaldığımız "şey"in en ironik taraflarından biri, tıpkı "Balyoz kumpası"nın mağduru olanlar gibi, "torba"; yani "beş benzemez" bir imzacı kadrosuna sahip olan Montrö Bildirisi'yle ilgili olarak yöneltilen suçlamanın "Anayasal Düzene Karşı Suç İşlemek için Anlaşma" olması galiba…
Adı geçen amiralleri, hayatın olağan akışı içinde yan yana getirseniz, bırakın "suç işlemek üzere" hem de bu denli büyük, ağır bir suç işlemek üzere anlaşabilmeyi "kuru fasulyenin neden pişmediği" konusunda bile kayıtsız şartsız anlaşabileceklerinden emin değilim.
***
Kaldı ki, TSK çok ağır kırılmalar yaşadı "kumpas" sürecinde; "silah arkadaşlığı" kavramını sorgulatacak kadar ağır kırılmalar; akabinde derin kırgınlıklar…
15 Temmuz alçaklığı sırasında, aynı üniformayı giyen askerler birbirlerine kurşun sıktılar; bunun travması kolay atlatılır mı?
Araya, kimi zaman "kan"dan bile aşılamaz olabilen bir mesafe girdi:
Şüphe.
Bu bildirinin içeriğine yüzde yüz katılmakla birlikte, hiç öyle "darbe iması çıkarılabilir" kaygısıyla filan da değil, sadece "imzacı bazı isimlerle yan yana görünmemek için" imza atmamış olan kaç amiral vardır acaba?

"Yoktur" diyebilir misiniz?
Serde bu şüphe varken, -eğer herhangi bir paralel yapı tarafından robotlaştırılmış değillerse- "suç işlemek" gibi ağır bedelleri olan bir amaç için "bir araya gelmeyi" kabul edecek, değil 100, 10 asker bulunabileceğine inanıyor musunuz siz gerçekten de?
***
Gelelim ikinci ve daha ironik boyuta.
***
Bu bildiri dolayısıyla ne tartışılıyor günlerdir ekranlarda?
Darbe.
Nasıl tartışılıyor?
Şöyle:

Bakın, bakın gördünüz mü "Yüce Türk Milleti'ne" diye başlamışlar, daha ne desinler!…
Bakın, bakın "Atatürk'ün gösterdiği yolda…" demişler, nasıl darbe iması yok!…
Bakın, bakın "Endişe ile karşılıyorlarmış"!
***
Bu sözlerle tartışılan gerçekten "darbe" kavramı mı yoksa Atatürk mü? Türk kimliği mi? Endişeyi, itirazı velhasıl muhalefeti ifade hakkı mı?
Bu sözlerle yapılan şey gerçekten "darbelere karşı çıkmak" mı? Yoksa "darbe"leri algıda "Atatürk"çü, "Türkçü", "Milliyetçi" hatta "muhalif" dille özdeş hale getirmek mi?
İktidardaki zihniyetin sahip olduğu "100 yıllık hesaplaşma" şuuraltına sahip olmayan kim, "Atatürk" adını duyunca, yahut bir metnin "Yüce Türk Milleti'ne" diye başladığını görünce "darbe" evhamına kapılır Allah aşkına?
Bu, akıl, mantık, vicdana dayalı, en önemlisi  de "hukuki" bir temel sayılabilir mi?
Ne yapacağız yani, "Aman darbeci bellemesinler" paranoyasıyla adımızı mı değiştireceğiz? Atatürk ilke ve inkılaplarından söz etmeyi mi yasaklayacağız kendimize; hele de muhalefet ederken, Allah muhafaza!
Demokrasi mi olacak sonra da bu paranoyanın adı?
***
Yapmamız gereken şey, sırf geçmişte iki darbe bildirisinde kullanıldı diye "millî kimliğimizi" darbecilerin tekeline mi terk etmek? Yoksa söke söke almak mı ellerinden?
Hangisidir gerçekte oyunu, tezgahı, tuzağı bozacak olan!
Küflenmiş korkuların esiri olmak mı, hürleştirmek mi adımızı, andımızı!
***
İktidarın o 104 amirali suçlarkenki temel içgüdüsü sahiden de "Anayasal düzeni korumak" ise; Anayasa'nın "Başlangıç" kısmı, bu Anayasa'nın, "Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirlediğini" ve bunu da "Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda…" yaptığını ilan eder.

"…egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı"nı ve "Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının… Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı"nın da vurgulandığı bu bölümde, gözden kaçırılan çok önemli bir "görev tebliği" de vardır.
"Başlangıç" metni der ki;
Bu Anayasa, "Türk Milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."
***
Anayasa'yla, "istisnasız" her "Türk evladı"na tevdi edilen bir görevin yerine getirilmesini, "Anayasal suç" mu sayacağız?
***
Bu ilkesel tavrım da baki…
Bu bildiri işinin altından son derece ilkesizce kurgulanmış bir komplo çıkacağı yönündeki inancım da…

Yazarın Diğer Yazıları