Havalara aldanıp hastanelik olmayın

İstanbul'un havası, suyu her an değişebiliyor. Kışın içinde yalancı bahar havası ve ani sıcaklık düşüşlerinden, neredeyse herkes nasibini almış. Bunun sonucu, hastaneler dolup taşıyor...

Havaların azizliğine uğrayanlardan biri olarak acil servis ekranları önünde sıramı beklerken hastaneye koşanlar arasındaki bir gruba kulak kabartıyorum:

-Serumsuz, iğnesiz geçmiyor. Antibiyotikten daha etkili...

-Bizim ev zaten revir gibi. Birimiz hastalanıyor. Birimiz iyileşiyor. Allah herkese acil şifa versin. Geçen bizim eve yakın hastaneye gittim. Çocuk da, ben de sıkıntıdaydık. Bir hava için ne kadar bekledik. Hasta çok... Acil servis  dolu. Ayakta tedavi olanların, oturarak serum aldıklarını gördüm.

-Salgın çok.. Salgın. Dikkat etmek lazım...

-Nasıl dikkatli olacaksın. Sürekli kalabalık içindesin. Mikrop havada geziyor.

-Bol bol sıvı, bol baharatlı kemik suyu çorbası içip sıkı da giyindin mi önlemini az da olsa alıyorsun. Tabii bu yoğunlukta ne kadar dikkat etsek az..

-Hastalık gelince davetiye beklemiyor. Bir anda anlamıyorsunuz. Ne kadar korunabilsek de, Yakalandın mı.. Hemen iyileşemiyoruz.

-Doğru..

-Bu çok değişik bir virüs doktorlar söylüyormuş. Kuş gribinden beter. Domuz gribini geçmiş. Dana gribi mi neymiş. 

-Valla ne danası ne öküzü, çok ağır geçiyor..

Gülüşmeler arasında, konuşmaları uzayıp gidiyor..

Acil önünde bekleşen başka grubun konuşma konusu ise hastanelerdeki izdiham ve kargaşa:

-Ne garip hale geldik. Valla insanlıktan çıktık Hastanede doktor sırası beklerken, kalabalık bir anda, hürraa içeri. Akın akın insanlar hastaneye doluverdi. Ne oluyor ya dedim. Bir anda garip garip bağıran ve yüksek sesle konuşan bir güruhun arasında kaldım. Öfkeleri tavan yapmış. Sağa sola saldırıyorlar. Haberlerde bir sürü böyle olay görünce; eyvah yandık dedim... Korktuk da... Meğer, öğrendik ki iki aşiret aralarındaki husumet hastana kapısına kadar gelmiş. Kimin gücü kime yeterse...

-Kaçıncı yüzyıldayız. Hâlâ büyüyüp, olgunlaşamadık. Yine şiddettin en uç boyutu insanlığı bitirmiş.

-Kargaşa yüzünden vallahi hastalığımızı unuttuk. Canımızı kurtarmanın derdine düştük. Ne olduğunu anlayamadık, şaşırdık.

-Bu insanlara, insanlığımıza ne oldu?.. Neyi paylaşamıyoruz ki!. Ölümlü dünya, geldik. Gideceğiz.

-Tanımam etmem.. Bu kadar öfke, kin, nefret nedir arkadaş?

-Yazık günahtır ya... Geri kalanları, sonrasını hiç mi hesap etmiyorlar. Neyin kafasını yaşıyorlar...

-Elimiz ayağımız kesildi. Bütün doktorlar, sağlık çalışanları, ayılana, bayılana müdahale ediyordu. Herkes gibi hem korkuyorum tabii... Hem de şaşkın şaşkın bir oraya bir buraya koşan insanları izlemeye başladık. Birileri ölmüş. Birileri yaralanmış. Birkaçını yoğun bakıma almışlar. Polisin, savcının  gelmesini bekliyorlarmış. Görevlilerden duyuyorum. Bir oraya koşan bir buraya koşan kişilerden başımız döndü. Çok üzüldüm çok. Koca bir aile darmadağın olmuş. Ağıt yakan, kafasına vurup ağlayan, zırlayan koca koca insanlar..

-Hiç mi akıllı biri yoktu aralarında bu duruma gelene kadar. Pes doğrusu..

-Allah o sağlık çalışanlarına güç kuvvet versin zor işleri. Allah yardımcıları olsun. Nasıl birini yaşatmak için o kavganın arasında işlerini yapıyorlar soğukkanlılıkla helal olsun. 

-Ee ne oldu şimdi. Birileri mezara, biri hapsi boyladı... Geride paramparça aileler, ömür boyu unutulmayan acı yarasıyla kaldı.

Yazıklar olsun...

-Çok üzücü.  Başımıza ağrılar girdi. Allah kimsenin huzurunu bozmasın çok yazık çok.. 

***

Konuşmalar uzayıp giderken ekranda adımı görünce sıramın geldiğini anlayıp yönlendirildiğim doktora yöneliyorum...

Hepinize hastalıksız, sağlıklı gripsiz bir kış diliyorum...

 

Yazarın Diğer Yazıları