Hayatımın her günü ‘Anneler Günü’ benim için annem!

Sevgili Anacığım,

‘Anneler Günü’ diye bir gün yok elbette, bilmez olur muyum?

Evladına ömrünü veren anneye sadece bir gün mü layık görülür anlamadım ki!

*

Ben çocukken ‘Anneler Günü’ var mıydı bilmiyorum annem.

Yoktu galiba!

Hatırlamıyorum.

1950’lerin ikinci yarısında…

60’larda…

Belki 70’lerde varsa bile ben o zamanlar kendi derdime düşmüş, ayakta durabilme mücadelesi verirken, ‘Oğlum okuyacak adam olacak!’ diye 50 lira para verip, beni İstanbul’a göndermiştin tek başıma.

Sen ise o küçücük kasabada, babamla bir başınıza kalmıştınız.

*

Hani, benim İstanbul’a gelişimin sanırım bir yıl sonrasındaydı babamla İstanbul’a gelmiştiniz. İşte senin geldiğin o gün var ya, benim ‘Anneler Günü’mdü annem.

Çünkü o gün, yeniden sana kavuşmuştum.

Beni anlayan…

Ruhumu bilen…

“Deli oğlan” diyerek, gönlümü okşayan…

Şakalarıma katlanan…

Üzüntülerimde:

“Heç bi dağın başında gar galmaz oğul, üzülme!” diyerek, bana kendi dilinle teselli veren sana kavuşmuştum o gün annem.

*

Sabrın gücü ve etkisini en çok da benimle sen paylaşıyordun ya, meğer ne kadar da haklıymışsın be annem.

Meğer adı ‘Sabır’ olan, ne de güzel bir hediye bulup vermiştin bana.

İnan bana anacığım, o senin verdiğin ‘Sabır’ hediyen, o kadar çok işime yaradı ki belki de en çok da onun faydasını gördüm ben.

*

İstanbul’da ayakta kalma mücadelesi veren oğlunun, okuma-yazma bilmeyen anası olarak, ona dünyanın kaç bucak olduğunu öyle güzel anlatıyordun ki işte kaç bucak olduğunu bilmediği dünyası olan İstanbul’da senin oğlun, -çok çalışarak ve çok sabrederek- ayakta kalabilmeyi öğrendi annem!

*

Ve sen, İstanbul’a geldiğin günden gidene kadar beni hep sahiplenmiştin…

Umudum olmuştun benim…

Benim gözlerimin içine bakarak:

“Sen bu zamana kadar neleri başarmadın, nelerin üstesinden gelmedin ki bunun üstesinden gelmeyesin hey oğul.” diyerek çalışma azmini…

Hayata karşı nasıl direnileceğini, okuma yazma bilmeyen anam olarak, benim fark edemediğim içimdeki o cevheri nasıl da bulup açığa çıkartmıştın.

Ben de seni hep dinlerdim be annem!

*

Ve bir annenin, evlat için ne kadar kıymetli ve önemli olduğunu tam anlamaya başlamıştım ki göçüp gittin be annem!

Hem de çok da acelen varmışçasına birdenbire öyle bir gittin ki bir gün bile anneler günü hediyesi alamadan, babacığımı bize bırakarak birdenbire gidiverdin canımın içi…

Gözümün aydınlığı…

*

Ben, sana hediye alamamıştım ya, sen bana ‘Kendim olabilmeyi’ hediye etmiştin be annem!

Ve belki de o yüzden, ruhumda sırf sen varsın diye, kendimi hiç unutmadım.

Ve ben, sırf senin üzülmene dayanamadığım için hiçbir annenin üzülmesine dayanamıyorum biliyor musun?

Ben, annelerin üzülmelerine hiç dayanamıyorum annem!

*

Bana söylediğin her şey aklımda.

En çok da istediğin ‘Adam olmayı’ başarma uğraşısı veriyorum.

Sen, “Önce adam ol, sonra ne olursan ol!” demez miydin hep?

Meğer bu zamanda adam olmak ne zormuş be annem!

Ama başarılmaz da değilmiş hani!

Bunu da sen öğretmiştin bana.

*

İki gün önce olduğu gibi, bugün de senin günün…

Sensizliğin içimi acıtırken, öğrettiklerin ‘Adam olma’ yolculuğumda önümü aydınlatıyor biliyor musun annem?

Belki de o nedenle hayatımın her günü ‘Anneler Günü’ benim için.

Ruhun Şâd, mekânın cennet olsun, canım annem!

Yazarın Diğer Yazıları