"Hayır" korkusu AKP'yi esir aldı!

Referandumda son düzlüğe girildi.

2017'nin başında AKP'nin hedefi, Nisan ayına ve seçimin son haftalarına üst üste açıklanan anket sonuçlarıyla girmek, sistemi rahat bir şekilde anlatmaktı. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın meydanlara daha az çıkarak, kısmen "Bu süreç partiler ve kişiler üstüdür" mesajı vermesi bekleniyordu.

Ancak planların hiçbirisi tutmadı, propaganda takvimi ise tamamen değişti. Anketleri açıklamak bir kenara, "anketlere bakıp, kafanızı karıştırmayın" denilmeye başlandı. Başkanlık sistemini anlatmak yerine, sadece eleştirilere yanıt verilerek "savunma tipi propaganda" sürecine geçildi.

"Seçimin ertesi günü değişen bir şey olmayacak, Binali Bey 2019'a kadar görevinin başında, rejim değişmeyecek..." gibi söylemlerle savunma pozisyonu artarak devam ediyor.

Siyasal iletişimin en temel özelliklerinin başında, ikna etmek isteyen tarafın, kitleye sunacağı vaatlerde inandırıcı olabilmesi gelmektedir. Bu durum propaganda gücünü ve kabul oranını artırır.

Referanduma götürülen tüm seçimler "atak" ve "savunma" cepheleri arasında geçer. İkna etmek isteyen taraf "atak", mevcut durumun korunmasını isteyenler "savunma"dır.

16 Nisan referandumunda bu roller tamamen değişti. Atak pozisyonunda olması gereken AKP, savunmaya geçerken, belirli bir aktörü bulunmayan "hayır" cephesi kendini atakta buldu.

Avrupa ile girilen krizden vazgeçildi, MHP 'evet' dediği için hedef alınamıyor, HDP ile dolaylı bir anlaşma var ki iki taraf da birbirine hiç dokunmuyor... Geriye bir tek Kılıçdaroğlu kalıyor... "Evet" söylemlerinin ana omurgası tamamen Kılıçdaroğlu eleştirisi üzerine oturtulmuş durumda. Kararsız ve milliyetçi seçmenin, "Bu Kılıçdaroğlu var ya bu Kılıçdaroğlu..." sözleri üzerinden "evet"e ikna olacağı düşünülüyor. 

Ancak sokaktaki vatandaş son derece bilinçli hareket ediyor. Rejim değişikliğinin, Kılıçdaroğlu'nu sevip-sevmemekle alakasının olmadığını iyi görüyor. Ana akım medya yer vermese de yerel kanalların uzattığı mikrofonlara gelen cevaplar tabloyu çok iyi gösteriyor. AKP seçmeninin büyük bir çoğunluğu dahi "hayır"da kararlı.

Süreç böyle giderken AKP'nin imdadına CHP'den bir vekil yetişti... Tam olarak kimleri kastettiği belli olmayan bir "denize dökeriz" cümlesiyle suyu bulandırdı. Şimdi bütün meydanlarda Erdoğan ve AKP'liler bu sözler üzerinden propaganda yapmaya çalışıyor.

Ülkenin rejimini değiştirirken, muhalefetteki partinin çok da etkin olmayan bir vekilinin sözleri üzerinden ikna çabası, "evet"in anlatılacak bir yönünün olmadığını ortaya koyuyor...

CHP'li vekil "hayır"cıların aktörü müdür, "hayır" cephesinin önde gelen ismi midir? Elbette değildir. Fakat ne hikmetse "hayır" cephesi tamamen bu zihniyetteymiş gibi bir hava oluşturuluyor. Hem de kendi partisi tarafından eleştirilmesine rağmen...

Biraz daha geriye gidelim... Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Saray'da ağırlanan ve tarihçi olduğu iddiasındaki fesli şahıs, çok yakın bir zamanda aynen şunları söyledi; "Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiçbiri olmazdı."

Peki bu sözlere iktidardan tek bir cevap ya da kınama geldi mi? Gelmedi... Dahası bizzat iktidara yakın STK'lar tarafından Millî Eğitim'e bağlı İmam Hatip okullarına seminer vermek için gönderilmeye devam etti. CHP'li vekile soruşturma açan savcılar, bu fesli şahıs hakkında neden harekete geçmediler?

Tüm bunlar olurken, "Evet" cephesinde nedeni anlaşılamayan bir panik başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Diyarbakır'da söylediği "Türk milleti yok, tek millet var" sözleri kulaklarda çınlarken, hayatında ilk kez Alparslan Türkeş'in kabrini ziyaret etmesi ciddi çelişkileri içinde barındırıyor.

Ve son olarak Başdanışman Mehmet Uçum'un "Referandumdan 'hayır' çıkarsa Başkanlık rafa kalkmaz" sözleri...

Daha şimdiden "Hayır" çıkarsanın hesapları yapılmaya başladıysa, AKP'de işler yolunda gitmiyor demektir.

Yazarın Diğer Yazıları