Hayrettin Karaman haklı ama...

Hayrettin Karaman'ın öğrencisi olmadım fakat lisede, onun hazırladığı ders kitabını okuduğumuza göre hocamız sayılır. Kendisini "telfîk-i mezâhib"i (4 mezhebin kolaylıklarını toplayarak farklı bir mezhep vucûda getirmek) savunduğu yıllardan beri takip ederim. Geçen hafta yazdığı "Başımızı örttük mü?" başlıklı yazısını okuyunca, Hoca nihayet doğruyu söyledi, dedim içimden...

Üstat söz konusu yazısında şöyle diyor:"... genel olarak başörtüsü serbestliği Müslümanca yaşamanın bir parçası oldu mu? Başlarını bir şekilde örten, oradan aşağıya doğru bakıldığında şeffaf kumaşlar, dar elbiseler, 'başım örtük ama sen yüzüme bak' dercesine boyanmış yüzler ve gözler, davranışlardaki hafiflikler, zorunlu olmayan birliktelikler, olmayacak yerlerde bulunmalar, hatta 'aşka gelip' oynamalar, parklarda bahçelerde el ele, baş başa, sarmaş dolaş oturmalar ve gezmeler, sağa sola sigara dumanını üfleyerek yakışıksız görüntüler sunmalar... göz önüne alındığında karşımıza 'kısmen örtülü çıplaklar'ın çıktığını üzülerek ve ibretle görüyoruz. (...) Edep, ahlâk, nezaket ve zarafet olmayacaksa ne sakalınız olsun ne de başörtünüz!" (Yeni Şafak, 4/12/2016)

Hoca haklı, ama alacağı yok. Çünkü eleştirdiği bu durumlara gelinmesinde kendisinin de payı var. Nasıl mı? Anlatmaya çalışalım.

Susan bir hoca olmaktansa, konuşan bir emekli olmayı tercih ediyorum, deyip emekliye ayrılan H. Karaman 5 Aralık 2000 yılında Zaman gazetesine verdiği demeçte başta başörtüsü yasağı olmak üzere din özgürlüğü kısıtlamalarına karşı mücadele edeceğini ifade ederek Müslümanların dînî taleplerinin belli bir parti tarafından karşılanmasına karşıyım, çünkü daha sonra, bu adamlar bunu yarın oya çevirmek isteyecekler denilebilir. Bütün parlamenterlerden halkın bu ıstırabına kulak vermelerini istiyorum, şeklinde konuşmuştu. Yazık ki AKP'nin kurulmasından (14 Ağustos 2001) sonra bu doğru tespitinden uzaklaşarak iktidar partisine yamandı. Böylece din özgürlüğü kısıtlamalarına karşı verdiği mücadele hasbîlikten çıkıp siyasallaştı... Yetmedi, 2009 yılında gazeteci Taha Akyol'un "Kendinizi nasıl tanımlarsınız, modernist Müslüman mı?" sorusuna "Ben 'ist'ten hoşlanmam, 'modern Müslüman' diyebilirsiniz" cevabını vererek bugün şikayet ettiği -kendi ifadesiyle- "kısmen örtülü çıplaklar"ın (mordern Müslümanlar) doğmasına yeşil ışık yakmış oldu.

Biz o günlerde yazdığımız bir yazıda endişelerimizi şöyle dile getirmiştik: Günümüz Müslümanlarının modernleşmek adına İslâm'ı kendilerine uydurmaya çalıştıkları bir dönemde önemli bir İslâm hukuku bilgini olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın "modern Müslüman" olduğunu söylemesi isabetli bir yaklaşım olmamıştır. (Yeniçağ, 11 Aralık 2009)

Yazık ki aklımıza gelen başımıza geldi, geliyor.

Demem o ki herkes kendi işini yapsa, din adamı İslâm'ın güzel ahlâktan, dürüstlük, samimiyet, ihlâs ve hasbîlikten, kısacası; göründüğün gibi olmak veya olduğun gibi görünmekten ibaret olduğunu anlatsa, siyasetçiler de her şeye burunlarını sokmasa, işlerini yapsa eminim bugün yaşadığımız problemlerin hiçbiriyle karşılaşmazdık.

Unutmayalım ki güzel ahlâktan ibaret olan inancımız kılık-kıyafetimize yön vermiyorsa başörtülü olsak da bir anlam ifade etmez sakallı olsak da...

Yazarın Diğer Yazıları