HDP kimin "proje"si?..

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yeni açıklanan "Terörizm; 2019-Ülkeler Raporu"nda, sadece dünya genelinde yaklaşan IŞİD tehlikesine dikkat çekilmedi...

Selefi dinciliğinin "küresel bir terör ağı"na dönüşmeye başladığına vurgu yapılan raporda, Türkiye'nin özellikle sınır dışında IŞİD ve türevlerine yönelik mücadelesine dikkat çekilirken, PKK ile ilgili saptama tartışmalara yol açtı...

PKK ve YPG'nin Türkiye sınırları içinde çeşitli terör eylemleri gerçekleştirdiği kaydedilen raporda, son 2 raporda yer verilmeyen "Türkiye'nin YPG'yi PKK'nın uzantısı olarak gördüğü" ibaresine bu kez vurgu yapılması dikkat çekti...

Ancak rapordaki anlatım tarzı Türkiye'nin tepkisini çekti... Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hami Aksoy, rapordaki bu saptamayla, Suriye'de "Halk Savunma Birlikleri" olarak tanımalanan YPG'nin, "PKK ile aynı terör örgütü olduğunun üstünün örtülmeye çalışıldığı"na dikkat çekerek şu açıklamayı yaptı;

"Bu yaklaşım, YPG'nin terörist kimliğinin açıkça vurgulanmasından kaçınılması anlamına gelmekte, dahası ABD'nin bu terör örgütüyle iş birliğini teyit etmektedir. Öte yandan PKK ve YPG'nin aynı örgüt olduğuna ilişkin ABD'li yetkililerin, askerlerin ve kurumların açıklamaları da ortadadır. ABD'nin bir terör örgütüyle mücadele ederken, başka bir terör örgütüyle iş birliği yapmasının doğru olmadığını artık anlaması gerekmektedir."

Şiddeti örten takiye!..

Türkiye'de, son dönemde "HDP aynı zamanda PKK'dır" tartışmalarının yoğunlaştığı bir süreçte, ABD'nin PKK ile YPG arasındaki ilişkiyi ısrarla görmezden geldiğini kanıtlayan "2019 terör raporu", terör/takiye ikileminde ısrarla uygulanan perdeleme faaliyetini kapatmakta aciz kalıyor...

Çünkü Orta Doğu'nun terör belasıyla baş başa kaldığı ilk günlerden itibaren, şiddeti dayatma yoluyla kazanım elde etmeye çalışan örgütler, eylemlerini nasıl sinsi yöntemlerle uyguladılarsa, kendilerini kamufle etme konusunda da kılıktan kılığa girmekten kaçınmadılar...

İşte bu kamufle faaliyetlerini PKK gibi ayrılıkçı gruplardan önce, daha çok dinci yapılar kullanmış ve eğitimsiz-bağnaz kitleler arasındaki örgütlenmelerde önemli mesafeler katetmişlerdi...

Örneğin; bir dönem Güneydoğu'yu kan gölüne çeviren dinci terör örgütü Hizbullah da, hem devletten saklanmak hem de toplum içerisinde sempati çekmek için, başta Nurcular olmak üzere, diğer tarikatlar gibi "cemaat" sözcüğünü kullanmıştı...

Ancak faili meçhul cinayetlerin 1990'dan itibaren Güneydoğu'yu esaret altına aldığı dönemde, PKK'lılara yönelik saldırılar nedeniyle "Hizbulkontra" tanımlamasına da hedef olan dinci militanlar, bir süre sonra "cemaat", yani topluluk sözcüğünün kamufle faaliyetinde yetersiz kaldığını gördüler ve "Hizbullah"ı öne çıkartmaya başladılar...

Hiç kuşkusuz sadece Hizbullah değil, önce El Kaide, ardından IŞİD kılığında terör eylemlerine girişen Selefi örgütler de "dinci bir topluluk" deyimini kullanmak için "cemaat" sözcüğüne sığındılar, ancak akıttıkları kan perdeleme faaliyetindeki boyayı yüzlerinden dökmeye yetti...

Peki ya ANAP'tan AKP'ye kadar, muhafazakar- sağ partilerin, "cemaat" sözcüğüne aldanarak yıllar boyunca destek verdikleri Fethullahçıların, "darbe girişimi"ne kadar uzanarak, silahlı bir "terör örgütü"ne dönüşmelerine ne demeli?..

Velhasıl, terörü yoğunlaştırmak ve örgütlenmeyi kolaylaştırmak için sözcük oyunlarının arkasına sığınan şiddet gruplarının takiyye çabaları onları kamufle etmeye yetmedi...

Peki ya PKK bu tür kamufle faaliyetlerinde nasıl bir yol izledi?.. Ve de ABD, terörü tanımlarken örgütün birimleri arasında niçin ayrım yapıyor?..

Apocular, PKK, KCK!..

Türkiye; sınırın ötesindeki iç savaş nedeniyle Irak, İran ve Güneydoğu'daki silahlı güçlerini Suriye içine çekerek, buradaki ayrılıkçı grupları "YPG" çatısı altında toplayan PKK'yı sözcük oyunlarına sığınarak korumaya çalışan Amerika'ya uzun süredir tepki gösteriyor...

Çünkü PKK da, Güneydoğu'da uzun süre tanımlama oyunlarına sığınan dinci örgütler gibi, toplumda tepki çekmemek ve "ayrılıkçı" suçlamasından korunmak için isim kamuflesine başvurmuştu...

1970'li yılların sonunda, önce Abdullah Öcalan'ın isminden yola çıkarak "Apocular" adını kullanmıştı PKK...

Yani, Öcalan'ın çevresinde barınan bir topluluğu anlatıyordu "Apocular" deyimi...

Farklı sol fraksiyonları şiddet saldırılarıyla bertaraf ettikten sonra, 1978'de "Partiya Karkerên Kurdistanê" yani (Kürdistan İşçi Partisi) adını alan "Apocular", 1984'te Suriye üzerinden başlattıkları terör saldırılarını yönlendirirken, 1986 yılına kadar "Halk Kurtuluş Güçleri" (HRK), 1986- 2000 tarihleri arasında "Halk Kurtuluş Ordusu" (ARGK), 2000 yılından itibaren ise "Halk Savunma Güçleri" (HPG) adını kullanarak, eylemlerini isim oyunlarıyla meşrulaştırmaya çalışmıştı...

Bu sırada PKK'nın İran kolu "Kürdistan Özgür Yaşam Partisi" (PJAK), Suriye kolu "Demokratik Birlik Partisi" (PYD) ve Irak kolu da "Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi" (PÇDK)

adı altında faaliyet gösteriyordu...

PKK palazlandıkça tüm Orta Doğu'daki uzantılarını

2002 kongresinden itibaren "Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi" (KADEK) adı altında biraraya getirdi...

2003'ten itibaren KADEK'i feshederek, "Kürdistan Halk Kongresi" (KONGRA-GEL) altında faaliyet gösterdi terör örgütü...

Örgütün tüm yapılanmaları 2005'te oluşturulan "Koma Civakên Kurdistan-KCK" yani,

"Kürdistan Topluluklar Birliği" adını kullanmaya başladı...

İşte "KCK" ismi PKK'nın Orta Doğu'daki tüm birimlerini kapsayan bir "çatı yapılanması" olarak faaliyetini sürdürdü... Suriye'yi kıskaçta tutmayan çalışan Amerika ise YPG'yi Esad yönetimine karşı bir taşeron gibi kullanırken, örgütün Suriye kolunu PKK'dan ayrı tutmaya çabalayınca, Türkiye'nin yine tepkisini çekti...

Sancar'a peşin tekzip!..

Evet; Türkiye'de ve Orta Doğu'da, gerek ayrılıkçı, gerekse dinci terör örgütleri toplumda rahat örgütlenmek ve kendilerini meşru göstermek için "kurtuluş" ve "savunma" gibi terör tanımına girmeyecek isimlere sığınırken, kanlı eylemleri onları her zaman deşifre etti...

Amerika'nın, "2019 terör raporu"nda, PKK / YPG  ilişkisini örtbas etmeye çabalaması gerginlik yaratırken, aynı anda Türkiye'de, "HDP de PKK'dır" tartışmaları yoğunlaştı...

İşte son olarak HDP Genel Başkanı Yardımcısı Mithat Sancar, "PKK ile aranızda kırmızı çizgi var mı" sorusuna, "Bizim PKK ile uzaktan-yakından hiçbir alakamız yok" yanıtını verince tartışma daha da büyüdü...

Bu tartışmalar neden boş biliyor musunuz?..

Çünkü HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, "HDP'nin başarısı Öcalan'ın çok önemsediği bir 'proje'dir" sözleriyle HDP yöneticisi Figen Yüksekdağ'ın, "sırtımızı YPG'ye, PYD'ye yaslıyoruz, bunu savunmakta sakınca görmüyoruz" şeklindeki eski açıklamaları, Mithat Sancar ve benzerlerinin iddialarını zaten en baştan tekzip etmişti!..

Yazarın Diğer Yazıları