HDP'nin kaderi işte bu tartışmada!..

Türkiye'nin terörle mücadele tarihi, PKK'nın legal-ilegal kanatlarına yönelik uygulama çelişkileri üzerinden de çok ilginç bir dönemece geldi...

Son günlerde devletin terörle mücadeledeki atraksiyonları ve İçişleri Bakanlığı'nın, örgütün 40 yıl önceki dönemine geri döndürüldüğüne yönelik verileri, PKK'ya karşı yürütülen baskın politikayı iyice sertleştirirken, yeni bir tartışma da, örgütün legal- illegal yapılarına yönelik, devletteki çelişkili ya da farklı bakış açısına "neşter" vurulacağının işareti gibi oldu!..

Anımsatalım; HDP/ PKK hattına yönelik son dönemdeki tartışmalar AKP'li Bülent Arınç'ın, Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması yolundaki çağrısıyla başladı...

Bu çağrı sadece kamuoyunda infial yaratmadı, aynı zamanda Arınç'ı cumhurbaşkanlığı danışmanlığı koltuğundan da etti...

Kimi CHP'lilerin, "AKP'nin vicdanı" diyerek absürt nitelendirmeler yaptığı Arınç'ın "özgürlük" talepli çıkışı sadece bununla da kalmadı...

Arınç, Demirtaş'ın yeniden yargılanması yolundaki tartışmaları büyütürken, Cumhurbaşkanı Erdoğan olaya daha sert girdi...

9 Aralık günü Azerbaycan'a gitmeden önce basına açıklamalar yapan Erdoğan, dört yıldır cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş'ı "terörist" olarak niteleyerek, "Asla önünün açılmasına yol vermeyiz" dedi...

Erdoğan'ın bu sert açıklamasının ardından, aralarında her meslekten insanların da bulunduğu 805 kişinin "10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü" nedeniyle yayımladığı bildiri  "PKK/HDP/Demirtaş" ve "terör- yargılama- özgürlük" tartışmalarını yeniden alevlendirdi...

"HSK" üzerinden yargıdaki siyasallaşma tartışmalarına, "KHK" başlığı altında ise kamudan atılanlara dikkat çekilen bildiride, "demokratikleşme, insan hakları, doğa ve çevrenin korunması" ile ilgili herkesin katılabileceği çağrılar da vardı...

Ancak imzacıların büyük bölümünün HDP çizgisinde olması, üstelik çoğunun geçmişte Cumhuriyet- Atatürk konusunda tepki çeken çıkışları nedeniyle "liboş" ve "ikinci cumhuriyetçi" olarak tanınmaları bildiriyi etkisiz kıldı ve tartışmalı hale getirdi...

Vitrin olsun diye farklı partilerden bir kaç kişinin de imzaladığı bildirinin amacı "insan hakları" gibi gösterilse de, kamuoyundaki algı, bu çıkışın Demirtaş'ın serbest bırakılmasına hizmet ettiği yönündeydi...

Bahçeli'nin öfkesi niçin?..

Arınç- Erdoğan- bildiri üçgeninde hem HDP'nin, hem Demirtaş'ın kaderini ve hem de terörle mücadelenin bundan sonraki seyrini tartışmalı hale getiren açıklamalar bunlarla da kalmadı...

MHP lideri Devlet Bahçeli tartışmaya öylesine öfkeli girdi ki, Twitter üzerinden yaptığı açıklamalar hem Demirtaş konusunda Erdoğan'la konsensus sağlandığını, hem de Cumhur İttifakı'nın tavrını ortaya koyarken, MHP liderinin sözleri gidişatın bundan sonraki seyri ile ilgili de yargıya çok ciddi işaretler olarak algılandı!..

"Türkiye'nin en temel problemlerinden birisi aydın sorunu" diyerek 805 imzacıdan, "bildik aydın müsveddeleri, kiralık kalem, sözde gazeteci ve kimliksiz akademisyenlerden mürekkep 805 çürük şahıs" diye söz eden Bahçeli, bildiriyi de "sipariş zillet bildirisi" diye tanımladı...

HDP ile ilgili son yılların en sert açıklamasını yapan Bahçeli şunları söyledi;

"HDP bir terör sorunudur, bölücülük yuvasıdır, fitne tezgahıdır, demokratik güvenliğimize doğrulmuş melun bir silahtır."

Bahçeli'nin HDP- PKK ve Demirtaş konusundaki açıklamaları her zamanki gibi öfkeli olsa da, Twitter'daki paylaşımlarında konuyu özellikle ve ısrarla "yargı"ya getirmesi, HDP'nin kapatılması yolundaki taleplere iyice zirve yaptırdı...

Bahçeli işte bu yüzden, "Hukuk mutlak surette devreye girmeli, bu terör ve bölücülük yatağı kapatılmalıdır" dedi...

Yeni parti çabası...

Bahçeli'nin bu açıklamasının ardından MHP ve HDP'liler arasında karşılıklı sert bildiriler yayımlanırken,

MHP liderinin, "Demirtaş davasının 16 Mart 2021'e ertelenmesinin makul bir nedeni var mıdır" sorusu, sadece davanın bir an önce görülmesine yönelik bir çağrı olarak algılanmamalı!..

Ne tuhaf ki, "16 Mart" tarihinin HDP'yi de ilgilendiren çok ilginç bir rastlantısı vardı...

Çünkü HDP'den önceki Kürt partisi DEP'in

TBMM tarafından dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra gözaltına alınan 5 milletvekili, "16 Mart" 1994'te, DGM tarafından "vatana ihanet"le suçlanarak cezaevine atılmıştı!..

Evet; Erdoğan'ın

"Asla önünün açılmasına yol vermeyiz" diyerek Demirtaş'a,

Bahçeli'nin ise "derhal kapatılmalıdır" diyerek HDP'ye dikkat çektiği son açıklamaları, Cumhur İttifakı'nın sadece Arınç'a, 805 bildiriciye ve yargıya yönelik sert uyarıları olarak algılanmamalı...

İttifakın liderleri; terörle mücadele tarihinde büyük başarılar elde edilirken, "PKK'nın legal kanadı" olarak nitelendirilen HDP'nin sert siyasetine rağmen,

yargı bürokrasisi ve güvenlik bürokrasisi arasında, eylem ve  uygulamalar konusundaki çelişkiye de dikkat çekmiş oldular, harekete geçilmesi çağrısı yaptılar!!!

Arınç'ın çıkışıyla başlayan, Erdoğan'ın "Demirtaş teröristtir" vurgusuyla büyüyen ve 805 imzasıyla Bahçeli arasındaki çatışmayla iyice alevlenen gerginliğin ardından çıkacak mesajı okumak da o kadar zor değil...

Aslında Erdoğan da, Bahçeli'de; "devlet dağdaki PKK ile mücadele ederken, örgütün militan sayısı 20 binlerden 300'ün altına düşmüşken, nasıl olur da HDP, terör örgütünün bir kanadı gibi faaliyet gösterebiliyor" demek istediler...

Yargıya sert bir mesaj da gönderen açıklamalarla Erdoğan-Bahçeli ittifakı söylemlerinin yarattığı algı, HDP'nin eninde sonunda kapatılacağının, Demirtaş'ın ise ağır bir ceza alacağının işareti sayılabilir...

Bu işaret, HDP'nin kapatılmasının gündeme geldiği her dönemde

"B planımız var" diyerek iktidara meydan okuyan Kürt siyasetini nasıl etkiler şimdilik bilinmez...

Bilinen tek gerçek; PKK'nın iyice zayıfladığı, örgüte katılımların azaldığı ve teslim olanların da arttığı bir dönemde, "şiddeti dayatarak kazanım elde etme" siyasetinin artık çöküşe sürüklendiği...

Farklı kesimlerden Kürt siyasetçiler bu yüzden mi şiddet yorgunu bir coğrafyada "yeni bir parti" kurmak için uğraşıyorlar acaba?..

 

Yazarın Diğer Yazıları