Hedeflere bakalım

Kıbrıs meselesini halletmek için meseleyi Enosis adına gündeme getirmiş olan Rum tarafı ile Rum-Yunan tahakkümünü asla kabul etmemek kararlılığını şehitler vererek kanıtlamış olan Türk tarafı arasında müşterek bir vizyon varmış havası verilmektedir. “Her iki taraf da tek halk, tek egemenlik, tek devlet formülünde anlaşmıştır; her iki taraf da iki kesimli, iki toplumlu federasyon istemektedir, o halde uzlaşmama için bir neden kalmamıştır” diyor dıştan bakanlar ve kendi çıkarları için, her ne pahasına olursa olsun, “Kıbrıs Hükümeti” dedikleri eli kanlı, sabıkalı Rum idaresini başımıza buyruk yapmak isteyenler!  ABD’nin yeni Başkanı bu adaletsizliğe “dur” diyecek mi, yakında göreceğiz.
Geçmişte de “iki kesimli, iki toplumlu federasyon” formülü üzerinde anlaşmıştık. 1977’den 2004’e kadar bu sonuca varmak için görüşmeler üzerine görüşmeler yaptık. Odalar dolduracak kadar karşılıklı belgeler verdik birbirimize. Genel Sekreterler rapor üzerine rapor sundular Güvenlik Konseyine. Niye uzlaşma olmadı? Bu soruya çok kez yanıt verdik. Yine verelim. “Taraflar arasında eşitlik korunmadığı; taraflara eşit muamele yapılmadığı; suçlu taraf meşru hükümet olarak tanındığı için Rum tarafı görüşmelere taviz verip uzlaşma için değil, Klerides’in deyimi ile taktik icabı katıldığı için uzlaşma olmadı”. 
 Bugün Sayın Talat “taraflar arasında dengesizlik var” diyor. Evet, ta başlangıçtan ABD ile İngiltere’nin kendi çıkarları için kasıtlı olarak başlattıkları dengesizlik AB üyeliği ile artan bir şekilde Talat-Hristofyas görüşmelerinde de varlığını korumaktadır. Bu dengesizliği gidermenin yolu masaya oturmadan önce BM ile yapılacak kesin pazarlıktaydı. Bu dengesizliğe rağmen devam eden görüşmelerden Türk tarafına bir hayır gelmez. Teslim olmazsak, bu “yanlış ve maksatlı ABD çizgisinde” başlayan görüşmelerden lehimize bir sonuç beklenemez. Niye? Çünkü vizyondaki benzerliğe, kelimelerin uyumuna rağmen milli hedefler yüz seksen derece farklıdır da ondan! Bunu ben söylemiyorum, Glafkos Klerides “Hatıratım” dediği eserinin üçüncü cildinin 105. sayfasında bu konuyu vurgulayarak şöyle ifade etmektedir:
“Kıbrıs Rumlarının hedefi, Kıbrıs’ın, Kıbrıs Türklerinin korunmuş bir azınlık statüsüne sahip olacağı bir Rum devletine dönüştürülmesi iken, Türklerin hedefi de bu yöndeki çabaları başarısız kılarak kendi anlayışlarına göre Zürih Antlaşması’nın yarattığı ortaklık kavramını devam ettirmekti. Bu bakımdan mevcut ihtilaf bir prensip ihtilafıydı ve iki taraf da taviz vermek yerine bu prensip için tartışmaya devam etmeyi ve hatta gerekirse savaşmayı yeğliyordu. Bugün, federal çözüm kabul edilmiş olmasına ve bir federasyondan çıkan anlamın, federasyonu oluşturan kurucu devletlerin, eyalet veya kantonların, belli bir anayasa çerçevesinde ortaklık oluşturmaları olmasına karşın, aynı prensipler hâlâ ihtilaf konusu olmaya devam etmektedir.”
Görüşme masasına karşı tarafın hedefini bilerek oturmak şarttır. Bu hedefi paylaşmıyorsanız, ya masaya oturmazsınız ya da karşı tarafın hedefine varmasını önleyecek öneriler hazırlarsınız. Bu, geçmişte, hep böyle olmuştur. Rum tarafı gasp ettiği “meşru hükümet” olgusunu güçlendirdiği ölçüde, biz de karşısına eşit egemenliğimizin gaspını önlemek ve bir Rum Cumhuriyetinde korunmaya alınmış azınlık olmamak için kendi önerilerimiz ile çıktık. Bu nedenle Rum tarafı uzlaşmaya razı olmadı. En sonunda dengeyi bozmamak için KKTC ilân edildi. Rum tarafının şimdi devam eden görüşmelerden elde etmek istediği, “milli hedefe” varmasını engelleyen ne varsa bunları ortadan kaldırmaktır. Bunlar KKTC’dir, Kıbrıs Türklerinin eşit egemenliğidir, Türkiye’nin garantörlüğüdür. Sayın Talat bunlardan taviz verirse halkını Rum’a satmış olacaktır. Bu konularda taviz verilmez ve Rumların milli hedeflerine varış yolları tıkanmaya devam ederse, yine, suçu bize atarak görüşmeler son bulacaktır. Bir Rum Cumhuriyetinde “korunmaya alınmış azınlık” olmak istemiyorsak aklımızı başımıza alalım ve devletimizle garantilere sahip çıkalım. 

Yazarın Diğer Yazıları