Her Şey Çok Güzel Olacak

Hakaret yok, kin ve isyana teşvik yok, ortak değerleri aşağılama yok, provokasyon yok, hedef göstermek yok, tetikçilik yok, gayriahlaki bir üslup yok, seviyesizlik yok; sadece, ama sadece adalet duygusunun sıfırlandığı bir anda silkinip de "Her Şey Çok Güzel Olacak" umuduna sarıldılar, bu zararsız, hiçbir kötülük içermeye dileği paylaştılar diye, bir grup ünlünün "fişlendiğini" belgeleyen o "kağıt parçası"nı görünce geldi aklıma…

***

Wisconsin senatörü Joseph McCarthy'nin, 9 Şubat 1950'de elinde Komünist Parti'ye üye olduklarını iddia ettiği 205 kişinin listesiyle kamuoyunun karşısına çıkıp da, "İşte devlet dairelerine sızan komünistlerin listesi" diye başlayan 6 saatlik o meşhur konuşmayı yapmasıyla başlamıştı ABD'de "her şey çok kötü olmaya"…

15 Aralık 1950'de, Senatör McCarthy, bu defa  "gazetecilik o...puluğu" deyimini kullanıyor ve kürsüden isim vererek hedef gösteriyordu; yazarlar, sanatçılar, aktörler, profesörler "çanlar" artık hepsi için çalıyordu…

Muhalif  sinemacılar, Amerikalıların beynini yıkamakla suçlanıyordu. Yüzden fazla oyuncu ve yönetmen komite önüne çıkarılmıştı. Yıllar önce katıldıkları bir dernek toplantısı, herhangi bir arkadaşlarının görüşü suçlu ilan edilmeleri için yetiyordu.

Orson Wells, McCarthy grubunun hışmına uğrayanlar arasında başı çekiyordu. Diğer ünlü isimler arasında Bertolt Brecht, Charlie Chaplin, Arthur Miller da vardı.

Özür dileyip, sektördeki komünist arkadaşlarının isimlerini verenler işlerine devam ediyorlar, komitenin sorularına yanıt vermeyenler ya hapse atılıyor, ya da sürgüne gönderiliyordu. Sayısız Hollywood çalışanı işinden oldu. McCarthy döneminde kariyerinde yükselmeyi sürdürenler, muhbirlerdi.

Charlie Chaplin gibi, anılarında hiçbir zaman komünist olmadığını belirttiği halde, sorgulamasında "komünist değilim" demek yerine "komünist olmak en doğal hakkımdır" demeyi yani boyun eğmemeyi ve bir "duruş" sergilemeyi tercih eden "cesur"lar olsa da genelde McCarthy'nin, temeli insanları korkutmak olan sistemi tıkır tıkır işliyordu. Larry Parks gibi muhbirliği seçen ünlülerin verdiği isimler de muhbirliği seçerek komiteye yeni isimler veriyordu. Muhbirler arasında en dikkat çekeni Elia Kazan'dı.

***

Üniversiteler  'rahatsız edici' görüş ve yayınları nedeniyle öğretim üyelerini kovuyor, Amerikan kütüphanelerindeki 30 bin kitap 'sakıncalı' bulunarak kaldırılıyor hatta aralarında Alice Harikalar Diyarı'nda, Huckleberry Finn gibi klasiklerin de bulunduğu bazıları yakılıyordu.

Muhalefetsizleştirme politikası uyarınca toplum, dayanaksız iddialarla baskı altında tutulmaya çalışılıyor, korku duygusu her yol mübah sayılarak sömürülüyordu.

***

Sonuç?

Sonra ne oldu?

McCarthy, özel bir isteği gerçekleşmediği için Amerikan ordusunu hedef alınca, kendi yöntemleriyle vuruldu. Amerikan ordusu, McCarthy'nin yaptığı usulsüzlükleri ortaya koyan telefon kayıtlarını kamuoyuna açıklayarak, yargılanmasını sağladı. Tıpkı onun cadı avı listesine aldığı insanlara yaptığı gibi, kendisinin de alkolik ve eşcinsel olduğu gündeme getiriliyordu.  1954'te "senato geleneklerine aykırı davranmak" tan suçlu bulunarak görevinden alınan McCarthy bir sonraki seçimlerde de hezimete uğradı. Önce saygınlığını, sonra statüsünü ve nihayet hayatını kaybetti.

Muhbirler cephesine gelince;

Viva Zapata, İhtiras Tramvayı, Amerika Amerika, Cennetin Bahçesi… Hiçbiri  Elia Kazan'ı yeniden "saygın" bir sinemacı yapmaya yetmedi. Yıllar sonra ödül almak üzere katıldığı Oscar töreninde, meslektaşlarının protestosuyla karşılaşınca, sahnede elleri gibi titreyen sesiyle tek bir şey diyebildi:

Utanıyorum!

***

30 yıl önce mahalle bakkallarının tuttuğu alacak defteri gibi "hesap(!)" defteri tuttuğu anlaşılan "arşivci bey" ile McCarthy'nin muhbircilerinden hallice "özür""Condom" şarkıcısı için kıssadan hisse:

İnsan yaşattığını yaşamadan gidemiyor bu dünyadan!

***

Bu örnekler "uzak"  geldiyse, hem bugüne, hem de "mahallenize" daha yakın bir örnekle bitireyim:

Bizler, Silivri kumpasları devam ederken "McCarthycilik" ve "cadı avı" uyarılarında bulunurken, bunları "abartılı" bulan ve meslektaşları hukuksuzca tutuklayanlara destek veren Nazlı Ilıcak nerede, ne yapıyor şimdi?

***

Cadı avı, Marvin Harris'in "İnekler, Domuzlar, Savaşlar ve Cadılar" kitabında dediği gibi  "Kaybolan keçinin, tarlada kalan hasadın, akan damın, ölen çocuğun, vebanın, verginin... istenmeyen herşeyin hesabının, yönetenler yerine, cadılara", yani sanal düşmanlara kesilmesini sağlayarak iktidarının elini rahatlatabilir, ona konforlu bir alan yaratabilir ama unutulan bir ayrıntı var;

Hepsi, devran dönene kadar…

***

Bu ülkede "adalet" devrana göre el değiştirmeyen, her dönemde kendi kendinin patronu olan, dokunulmaz bir kavrama dönüştüğü gün, ben de inanıyorum; her şey çok güzel olacak….

Yazarın Diğer Yazıları