Her şeyiniz "helal" çünkü...

"Faiz haram" diyerek, camilerde "kâr payı" vaadiyle para toplamak, "Müslüman"ın dişinden tırnağından artırdığı neyi varsa almak, bu yolla "30 milyar dolar" cukkalayıp sırra kadem basmak, üzerinde "Müslüman"ın "ah"ı olan parayla sefa sürmek "haram" değil...

"Haram" olsa, hutbe hutbe uyandırılırdı cemaat, uyarılırdı; hiç  duymadık.

***

Sırp psikopatların soykırımıyla karşı karşıya kalmış, yalnız ve çaresiz "Bosnalı Müslüman kardeşlerimiz" için "Müslüman"ın "kefen parası"na kadar göz dikip -günün parasıyla- trilyonlar toplayıp, kişisel banka hesaplarına aktarmak "haram" değil.

"Haram" olsa hutbe hutbe çınlatılırdı camiler cumalarda; hiç duymadık.

***

Türkiye'deki, Pakistan'daki, felakete uğramış diğer "İslam ülkeleri"ndeki "yardıma muhtaç Müslümanlar"ın görüntülerini yayınlayarak, karnı sırtına yapışmış, aç, açıkta, üzerine bombalar yağan yahut ambargo altındaki "ümmet"in yürek sızlatan fotoğraflarıyla duygu sömürüsü yapmak, onlara yardım vaadiyle 41,4 milyon Euro bağış toplayıp, bu paranın yüzde 60'ını yardım faaliyetlerine değil, ticari işletmelere yatırmak "haram" değil.

"Haram" olsa, hutbe hutbe kınanırdı, korunmaz ayıplanırdı, yuhlanırdı; hiç duymadık

***

Kıt kanaat okutulan pırıl pırıl hâkim adayları, savcı adayları sınav geçeceğim, mülakat geçeceğim diye stresten saçkıran olurken, zona olurken, iktidarlı kızlarını "1 günlük kıdem"le atandığı şehirden hemen ertesi gün Yargıtay'a atatmak, oradan da jet hızıyla "daire başkanı" olarak "Saray"a yollamak "haram" değil...

"Haram" olsa, hutbe hutbe öyle bir rüsva edilirlerdi ki, bir daha asla cesaret edemezlerdi kayırmacılığa; hiç duymadık.

***

"Atanamayan" gençler sanki Mozambik'te intihar ediyormuş gibi iktidarlı eşlerin tepeden inme yerleştirildikleri görev yerlerine uğramadan maaş alması, memuriyet hayatının tamamını izinlerle geçirip sonra da önce Başbakanlığa, sonra "saray"a atanması "haram" değil...

"Haram" olsa hutbe hutbe "kul hakkı" hatırlatılırdı onlara, "haksız kazanç"ın "helal olmadığı" anlayana kadar anlatılırdı; hiç duymadık.

***

Ama "Millî Piyango" haram;

Çünkü, "bir taraf kaybederken, diğer taraf da hak etmeden kazanıyor."

Bayi önlerinde piyango bileti alanlara tebliğde bulunan mı istersiniz, bilet satıcısına saldıran mı istersiniz; konuyla ilgili fetva yayınlayan mı istersiniz...

Ben böyle ikiyüzlülük görmedim.

"Aday çıkarmamak" yetmiyor

Millî Gazete'nin, "Manisa, Mersin ve Adana'da AKP teşkilatları ve AKP'nin potansiyel belediye başkan adaylarının 'Cumhur İttifakı'ndan rahatsızlık duyduğu" yönündeki dünkü haberi hiç sürpriz değil; malumun ilanı.

Mersin dışındaki iki ilde Adana ve Manisa'da, AK Parti teşkilatlarına bizatihi Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından "şehrin anahtarını getirmek" gibi bir görev yüklenmişken, AK Partili yöneticiler bu büyükşehirlerdeki mevcut MHP'li başkanların gözlerinin içine baka baka buraları istediklerini ilan etmişken, tabanı bu hedefle motive etmişken bir anda "vazgeçtik"  demelerini ve bunun da, amiyane tabirle aylardır "kendini kuran" kitlede sevinçle, coşkuyla, destekle karşılanmasını herhalde Pollyanna bile beklemezdi.

Şunu da belirtmemiş olmayayım:

Gelinen noktada sorun sadece AK Parti'nin bu büyükşehirlerde aday çıkarıp çıkarmaması değil.

Diyelim ki, AK Parti Genel Merkezi "ittifak ruhu"na sadık kaldı ve buralarda aday göstermedi; bu "jest(!)" iki parti seçmeninin sandıkta ittifak yapacağının garantisini vermiyor ki!

Bir de üzerine, özellikle bu iki şehirde oluşan "teşkilat tavrı"nı törpüleyip, o teşkilatları seçim kampanyalarına dahil etmek gerekli ki, bu sürecin AK Parti açısından hiç de kolay yürümeyeceği, diğer illerde AK Parti için çalışan MHP teşkilatlarını da rahatsız edeceği belli...

SORU-YORUM

Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olan biri, -iş içinde iş olmadığı elbette sorgulasın ama- son tahlilde Suriye toprağı olan Menbiç'te terör örgütü paçavraları yerine Suriye devleti bayrağının dalgalanmasından "endişe" duyar mı?

Vicdan, cüzdan ve daha fazlası...

İktidar yanlısı gazetelerde kendilerini "sağduyunun sesi" olarak konumlandırma çabasındaki kimi yazarlar sık sık yargının "vicdan ile cüzdan arasına sıkıştığı"ndan dem vurup "adalet" çağrıları yapıyorlar...

Yargı, hâkimler, savcılar sadece "vicdan ile cüzdan arasında" mı sıkıştı?

Parası olanın tahliye ve hatta beraatı kaptığı bu çarpık düzen iyileştirildiğinde "adaletin tecelli ettiği" bir ülke mi olacak Türkiye?

Peki ya, yargının "iki dudak arasına" sıkışan kısmı?

Ya, bir kişinin iki dudağının arasından her çıkanı "emir telakki eden" kafa yapısı?

 

Yazarın Diğer Yazıları