Heykel meselesi

Cumhurbaşkanımız Sayın Talat, Cumhurbaşkanı olduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tarihe gömme eyleminde, halkın reaksiyonu karşısında bunalmış olacak ki ikide birde, yalana tevessül etmeğe başladı. Bayatlattıkları “Denktaş, Kopenhag ve Lahey’de Annan Planını kabul etmemekle Rumların Kıbrıs olarak AB üyesi  olmasını sağladı, Kıbrıslı Türklere ve  Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüğü yaptı” yalanına, denize düşmüşçesine sarılıverdi.
Kıbrıs Türklerinin Annan Planına evet demesi ile AB “Kıbrıs” dediği Rum idaresini üye yapmayacak veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de üye yapacaksaydı, AB “Kıbrıs” dediği Rum idaresini Kıbrıs Türkleri ve Türkiye Annan Planına evet, Rumlar da hayır dedikten sonra üye yaptığına göre, Sayın Talat’ın “Denktaş Kopenhag’da veya Lahey’de Annan Planına evet deseydi bunlar olmayacaktı” sözü adice bir yalan ve munafıklık olarak kalır.
Kopenhag’a Kıbrıs Türk tarafı davet edilmedi. Aday yaptıkları “Kıbrıs” davet edildi. Eğer muhalefet ve Sayın Talat, De Soto’ya “Sen Denktaş’a bakma AB’ye girmek isteyen halkımız Annan Planına evet diyecek, Türkiye de Annan Planını desteklediğine göre Denktaş da son anda evet demeğe mecbur olacak” garantisini vermemiş olsaydı, malum Kopenhag kararı çıkarılmazdı. Kopenhag’a davet edilen Klerides’in cebinde bu kararın örneği vardı. Bu nedenle Annan Planı ile ilgisini kesmişti.
Lahey’de de Papadopullos “Denktaş evet deseydi, ben hayır diyecektim” açıklaması ile esas konunun Rum tarafının “meşru Kıbrıs hükümeti” unvanından vazgeçmek niyeti olmamasında düğümlenmekte olduğunu kanıtlamıştır. Yine, aşikardır ki De Soto’nun “Türkiye ve  Kıbrıs’ta çoğunluk Türkler AB’ye girmek için Kıbrıs denilen Rum idaresinin AB üyesi yapılmasında sakınca görmüyor inancı ile hareket etti ve böylelikle, bana inananların da plana evet demek zorunda kalacaklarına inandı; Rum tarafı da (Klerides kanalı ile De Soto’yu ve ABD ile diğerlerini planı kabul edeceklerine inandırdığı için) De Soto “Kıbrıs meselesini halletmiş olan dahi diplomat” olacaktı. De Soto’ya, “Kıbrıs Türk tarafı evet diyecek” garantisini verenler, bu evet ile Kıbrıs Türklerinin AB üyesi olacaklarını, Kıbrıs meselesinin halledileceğini varsaymışlardı. Bunlar (başta Sn. Talat ve partisi) Zavallı insanlarımıza da evet dedirttiler. Ondan sonra da “bizi aldattılar?” diyerek, hatalarının suçunu bana yüklemeğe kalktılar. “Hristofyas, bana Rum tarafının evet diyeceğini söyledi, beni aldattı” beyanatı ile acı bir hatanın, acı gerçeğini itiraf eden ben değildim, Sayın Cumhurbaşkanı Talat’tır.
Bu nedenle Rum tarafında, heykel dikmek için EOKA’cılardan boş yer kalmışsa, her halde bu boş yer Cumhurbaşkanı bulunduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve temsil ettiği halkın egemenliği ile kendi kaderini tayin etme hakkını yok ederek Rum’a yamalanmak için uğraş veren Sayın Talat ve arkadaşları için korunmaktadır.
Sayın Talat Kıbrıs Türk halkına masal anlatmaktan, “taviz vermedim” hikayeleri söylemekten vazgeçmelidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yaşamağa  devam edecek mi, etmeyecek mi? Kıbrıs Türkü’nün ayrı egemenliği olacak mı olmayacak mı? Halkımız, eşit, egemen, kendi kaderini tayin hakkı olan iki halktan biri mi, yoksa tek halkın içinde bulunan cemaatlardan biri mi? Bu halk, Türk-Yunan dengesini ortadan kaldırmak ve adanın tümüyle Yunanlaşması için AB’ye girmiş olan Rum idaresinin bu hoyratlığını kabul ederek, 1960 Antlaşmalarını çiğneyen Rum’a yamalanıyor mu, yamalanmıyor mu?
Halkın öğrenmek istediği bunlardır. Ben seçimlerde aday değilim. Devletine inanan ve Rum-Yunan ikilisinin değişmeyen siyasetini bilen bir vatandaş olarak bu seçimlerdeki tercihimi halka duyuruyorum. Karşılıklı nezaketi ve saygıyı bozmağa gerek yoktur. Sonuç alındıktan sonra da, bu ülkenin insanları olarak bir birimizin yüzüne bakacağız.

Yazarın Diğer Yazıları