Horoz'un ayakları pislik içinde; ya Türkiye'nin ayakları?

AKP cephesinden eski bakan Faruk Çelik'in, "Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 40 alan seçilsin" önerisinde bulunması, Tayyip Erdoğan'ın da bu konuda anayasa değişikliği yapılsa bile referanduma gitmek gerekeceği, dolayısıyla önerinin muhalefetten gelmesi halinde konuyu gündeme alabilecekleri yolunda görüş bildirmesinin sebebi hikmeti belli. 

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, "AKP, 2004'ten itibaren çekirdek oyunun en düşük noktasında. Referandumlarda tek başına yüzde 52 alan AKP'nin şu anki durumu yüzde 30'un altında. Daha kritik olan, bu iki bloka da dahil olmayan seçmenin ilk defa bu kadar yoğun dozda iktidarın karşısında olması." dedi.

***

Peki neden böyle oldu?

Ekonomideki gerilemeye sebep olan bütün kararlar, AKP imzalıdır. Çöküşün arka planında üretimin bilinçli olarak düşürülmesi vardır. AKP iktidarında üreten değil üretmeyen desteklenmiştir. Daha ötesi var mı?

Daha ötesi, Türkiye'nin artık AKP iktidarı ile bütünlüğünü bile korumakta sıkıntıya girmesidir. Şu anda bile ABD çizgisinde süren Suriye politikası, artık savunulamaz haldedir. Güvenli bölge projesinin asıl sahibi bile Türkiye değil, PYD!

Tabii, Türkiye, 30 kilometre derinliğe kadar girmek istiyor, PYD ve ABD ise buna bile razı olmuyor. Tayyip Erdoğan, "Bir gece ansızın gelebiliriz" diyor ama ne için? Fırat'ın doğusuna müdahale için mi? Hayır, sınırda güvenli bölge oluşturmak için! Peki bütün bunlara ne gerek var? Suriye ile anlaşarak bu işi çözmek mümkünken neden hâlâ, bu ülkenin parçalanması üzerine geliştirilen projelere uyumlu adımlar atılıyor? Halk işte bu politikalar sonunda sıranın Türkiye'ye geleceğini ve güvenliğinin tehdit altında olduğunu hissetmeye, görmeye başladı.

***

Fırat'ın doğusunda 110 bin kişilik ordu kurulurken Türkiye buna neden seyirci kaldı? ABD, PYD/YPG'ye verdiği silâhlar hakkında her ay Türkiye'ye rapor verdiğini açıkladı. Yani, bu planlanmış bir süreçti. Bu durumda, Türkiye'yi yöneten kadronun da bu işin içinde olduğu sonucu çıkmıyor mu? Zaten, 2011 yılında Afet İşler Genel Müdürlüğü'ne 1.5 milyon çadır siparişi verildiği zaman, Suriye'nin kuzeyinin boşaltılacağı; Araplar, Türkmenler ve diğer unsurların Türkiye'ye sürüleceği belliydi. AKP iktidarı, bir taraftan da Suriye'de iç savaş çıkarmak için Suriyeli muhaliflere askeri eğitim ve silah veriyordu. Bu politikanın sonunda ne olmasını bekliyorduk? Elbette Irak'ın kuzeyindeki Barzani devletinden sonra ikinci Kürt devleti de Türkiye'nin göz yumması ile Suriye'nin kuzeyinde kurulacaktı.

***

Durum bu merkezdeyken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, Suriye'deki YPG/PKK'lıları Elysee Sarayı'nda ağırlayan ve Türkiye'ye dil uzatan Fransa Cumhurbaşkanı Macron için "ayakları pislik içinde gömülüyken, öten horoza benzetiyorum." demesi yüreklere biraz su serpebilir ama hepsi o kadar. Bu tavırla değişecek bir şey yok çünkü...

Yine "Askeri Radar ve Sınır Güvenliği Zirvesi"nde konuşan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın "F-35 olmuyorsa Hürkuş'u yaptık, kendi milli muharip uçağımızı da yaparız, yapacağız. Patriot olmuyorsa 'Siper'i yapıyoruz, kendi hava savunma sistemimizi daha da geliştireceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın." demesi bile Suriye politikasında yapılan hataları örtmeye yetmiyor... 

Türkiye'nin kendi savaş uçağını geliştirmesi ve kendi hava savunma sistemini yapmasını kim istemez... Fakat Türkiye harap olduktan sonra bunlar ne işe yarayacak? 

Bu sözlerin AKP'yi kurtaramayacağı ortada, çünkü Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bütün olayların sebebi AKP'nin uyguladığı iç ve dış politikadır!

Türkiye'nin ayakları da Suriye batağının içinde değil mi?

 

Yazarın Diğer Yazıları