Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI

Adnan İSLAMOĞULLARI

Hoşafın Yağı

Siyâset ve askerlik her ne zaman içiçe geçse, istisnâları olmakla birlikte kaybeden hep asker tarafı olur. Çünkü askerî kafa, siyâsetin lâbirentleri arasında dolaşamaz, siyâsetin en basit kuralları karşısında bile çözüm üretemez. Askerin doğal tepkileri savaşmak üzere oluşur, askerin rakibi değil düşmanı vardır ve en iyimser ihtimalle etkisiz hâle getirilmelidir düşman. Düşmanın ya da düşman varlığının ihtimalidir askeri dinç tutan, zinde tutan. Oysa siyâsetçinin rakibi vardır, alt etmesi gereken, alt edemiyorsa zaman zaman anlaşması gereken, fırsatını bulduğunda tekrar alt etmesi gereken rakibi vardır. Siyâsette, tıpkı hâriciyede olduğu gibi sürekli düşmanlıklar ya da sürekli dostluklar yerine dengeler vardır. Askeriyede dostluklar ve düşmanlıkların yer değiştirmesi çok kolay mümkün değildir, asırlara varan dostluk ve düşmanlıklar bunun en tipik örnekleridir. Oysa siyâsette çok kısa süreli ittifaklar ve rekâbetler söz konusudur. Askeriyede yüzyıllarca geçerliliğini koruyan mottolar üretebilirsiniz, retorikler geliştirebilirsiniz, fakat siyâsetin sloganları (çoğunlukla) tabiatı gereği tek kullanımlık olmasa da tek seçimliktir, konjonktüreldir.

Bu ve buna benzer pek çok sebeple siyâset ve askeriye ne zaman iç içe geçse kaybeden hep asker tarafı olur. Siyâsetin içindeki işleyişi kavrayana kadar, siyâsetçi askere bir kaç tur bindirir ve yarışı kazanır hep… Çünkü, asker karşı karşıya kaldığı tüm problemleri askerce çözmek ister, oysa siyâsetçi sabırlıdır, uzak hedefleri vardır ve dantel gibi işler siyâsetini.

Aslına bakarsanız, kazanması gereken de siyâsetçidir zaten. Çünkü askerin siyâset dışı kalması, her şeyden evvel askerliğin mehâbeti için elzemdir.

Yüzyıllarca Osmanlı fütühâtının en dinamik gücü olan Yeniçeriler, sulh zamanlarında saray siyasetinin, yani bürokrat paşaların, yani siyâsetin elinde oyuncağa dönmüşlerdir.

Hoşafın içindeki yağ tabakasına kazan kaldıran yeniçeri, gün gelir, kazan kaldırdıkları hoşafın yağı temizlendiğinde bir paşanın saraydaki menfaatleri uğruna bu sefer hoşafın yağı kesildi diye kazan kaldırdığını bilmez bile. Nihâyetinde kazanı devirir ve soluğu sarayın yüksek duvarlarının dibinde alır. Beklediği bir başka paşanın ayaklarının ucuna yuvarlanan kellesidir; paşanın kellesi atılmazsa sarayın içinden, gidecek olan kendi kellesidir yeniçerinin. Bu riski üstlenir, çünkü askerdir ve askerce yapar hamlelerini, çünkü siyâsetin yakın uzak hedeflerini ve araçlarını bilmez. Değil mi ki, fetih onların pazuları sâyesindedir, kendileri olmasa devletlû ve siyâsetçi takımı saraylarında oturan işe yaramaz tâifesidir, o zaman bedelini her istedikleri zaman alabilmelidir, yani kazanı her devirdiklerinde istedikleri kelle ayaklarının dibine yuvarlanmalıdır. Seleflerinin aldıkları kelleler, onların alacakları kellelerin teminatlarıdır ne de olsa…

Bugün…

Yeniçerinin gözü yine hoşafı boşaltan kepçede, yağı kesilmiş mi kesilmemiş mi diye bakıyor, kazanı devirdi devirecek, ya kesildi diye devirecek, ya da kesilmedi diye…

Oysa henüz hoşafın şekeri bile erimedi…

Hoşafın 'İYİ' olup olmadığını pek düşünmüyor, çünkü düşünmüyor zaten, insiyakleriyle hareket ediyor. Biraz düşünse belki de tam da damak tadına göre bir hoşaf içecek. Çünkü iktidar denilen şeyin ne idüğüne dair bir fikri yok, kendi çevresindeki minik iktidar alanlarını iktidar sanıyor. Çünkü içinde yetiştiği siyâsî gelenek ve iklim ve kurumun hiç iktidar gibi bir hedefi olmadı. Dolayısıyla iktidar olmaya hazır bir zihni yok. Fetih ve iktidar fikri küçük iktidar çevrelerinde ve pazularında saklı ve sınırlı ve tabii kazanı devirdiğinde karşılığını alabileceğine dair sahip olduğu özgüvende…

Oysa hoşafın henüz şekeri bile erimedi…

Eskiler 'sabır ve sebat atlastan kumaş olur' derler… 

Asıl derdimiz Türkiye…

Ayakları bu topraklara basmayan, milletinin adını Türk diye telâffuz etmekten imtinâ eden, cumhuriyetin kurucu değerlerine düşmanlık besleyen, dini ve dinî değerleri seçim zamanlarında promosyon malzemesi gibi pazarlayan, adâlet, huzur ve güvenlik duygularını zedeleyen, nimetleri eşit dağıtmayan ve fedakârlığı hep dar gelirlinin omuzlarına yükleyen, eğitimi zıvanadan çıkaran, dış politikada sürekli ve sürekli hata yapan, iç politikada sürekli ve sürekli kandırılan, her istasyonda kendisine başka partner bularak yoluna devam etmeye çalışan bu yönetim zihniyetinden ve kadrolarından Türkiye'yi kurtarmaktır asıl olan…

Öncelikli 'İYİ'lik budur…

Bırakınız da hoşafın şekeri erisin…

Yazarın Diğer Yazıları