Hukuki dayanaktan yoksun bir yasak daha

Sonunda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Mesele alkol değil. Nesnesi alkol olmuş ya da başka bir şey olmuş fark etmez. Önemli olan, ortada bir yasağın olması ama bu yasağın hukuki bir dayanağının bulunmaması.

Yani, mesele alkol değil de yasaklar da değil.

Başlıca meselemiz, hukuk.

Hem içerik olarak hem de usul olarak.

Mesele: Hukuk devleti olamamak, temel hak ve özgürlüklerin garanti altında olmaması, Anayasa''da yer alan Cumhuriyetin temel ilkelerinin tahrip edilmesi, hukuk güvenliğinin bulunmaması, adaletsizlik, haksızlık, keyfilik…

Dayanaksız yasak

Alkol satışına getirilen yasakla ilgili en enteresan mesele, yasağın İçişleri Bakanlığı''nca çıkarılan genelgede yer almaması. Dahası, genelgede yer alsaydı dahi, böyle bir yasağın genelgeyle getirilmesinin mümkün olmaması.

Salgının başından beri tüm sınırlamaları genelgeyle getirmek adet oldu. Ancak bir yılı aşkın süredir yılmadan yazıyorum: Salgın gerekçe edilerek getirilen yasaklarda dayanak gösterilen 24 Nisan 1930 tarihli ve 1593 Sayılı "Umumi Hıfzıssıhha Kanunu", İçişleri Bakanlığı''na yetki vermiyor.

Yani, dayanak Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ise, yetkili Sağlık Bakanlığı olmalı, İçişleri Bakanlığı değil.

Peki, yasak, Sağlık Bakanlığı tarafından getirilebilir miydi? Genelge ile yasak getirmek mümkün mü?

Genelgeler, merkezi idare tarafından yasa, yönetmelik ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasında yol göstermek, meseleyi aydınlatmak, açıklamak gibi amaçlarla çıkarılarak ilgililere gönderilen yazılardır ve bu yazılarla hiçbir temel hak ve özgürlüğün sınırlanması mümkün değildir.

Zira, temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanır.

Bu sınırlama, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz (Anayasa m.13)

İnsanların evlerinde alkol tüketmeleri veya tüketmemeleri, şüphesiz ki, özel hayatlarına dair bir meseledir ve herkes, özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir (Anayasa m. 20 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 8). Özel hayat, temel hak ve özgürlükler kapsamında korunan haklardandır.

Tüm bunlardan hareketle, içki satışına getirilen yasak hem kanunla yapılmaması açısından hem demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine uygun olmaması açısından hem de özel hayata yapılan ölçüsüz bir müdahale olması açısından açıkça Anayasaya aykırıdır.

Salgınla ilişkisi

15 Temmuz darbe girişiminin ardından kanun hükmünde kararnamelerle yönetildiğimiz dönemde, en çok tartıştığımız ve tepki gösterdiğimiz şeylerin başında yapılan değişikliklerin olağanüstü halin gerektirdiği hususlarda olmaması, kriz anının fırsata çevrilmesi ve olağanüstü halin sebebi ile alakasız, kalıcı değişikliklerin yapılmasıydı.

Bugün, sağlık krizi yaşadığımız şu dönemde de ilgili krizin gerektirdiği düzenlemeler değil, virüs salgını ile alakasız, hukuki dayanaktan yoksun düzenlemeler yapılıyor.

O zaman, kanun hükmünde kararnamelerle yapılan usulsüzlük, bugün de genelgeler kullanılarak yapılıyor.

Hatırlarsınız, kısa bir süre önce CHP''nin astırdığı "128 milyar dolar nerede?" pankartları da virüs bahane edilerek kaldırılmıştı.

Oysa, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi''nin 18''inci maddesi şöyle der: "Hak ve özgürlüklere getirilmesine izin verilen kısıtlamalar, öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz."

Pandemi ile organik bağı bulunmayan yasakların pandemi bahane edilerek getirilmesi, hakkın kötüye kullanılması anlamına gelir ve açıkça Anayasaya ayrıdır.

Dahası, bir hukuk devletinde, bu türden keyfilikler yalnız o yasaktan doğrudan etkilenenlere değil, herkese zarar verir.

Yasak var mı yok mu, belirsizlik içerisinde yapılan tartışmalar dahi, bir hukuk devletine yakışmamaktadır.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları