İç dış siyaset karmaşası

Sapla samanın birbirine karıştığı bu ülkede hiç bir iş ciddiyetine uygun gerektiği gibi yapılmıyor.

      Buyurun size, 15 Temmuz mücadelesi dolayısı ile edilen onca nutuklara ve sözlere rağmen, uygulanan mücadelenin içinde bulunduğu hazin durum.

      Önceki akşam bir Tv kanalında Gazeteci Saygı Öztürk; "Şu an firari durumda olan FETÖ'nün üst düzey isimlerinin 2015 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından teknik takibe alınması talebinin Emniyet tarafından 'gündem yoğun' denilerek geri çevrildiğini söyledi."

      Devletin hayatına kast edilmiş, darbe girişimiyle insanlar şehit edilmiş, onlarca yaralı var ve 'gündem yoğun' gerekçesiyle teknik takip yapamayan bir emniyetimiz var.

      Bu sebepledir ki yüzlerce önemli isim bilerek veya bilmeyerek yurt dışına kaçırılmıştır. Böylece Türkiye FETÖ ile ilgili bilgi alacağı çok önemli adamları ele geçirememiştir.

      Buraya kadarını anladık. Açıklamanın devamına bakalım neler olmuş.

      "Söz konusu yanıtı savcılığa veren Emniyet yetkilisinin de bir ay öncesine kadar görevde olduğunu duyuran Saygı Öztürk, üst düzey FETÖ'cülerin daha kaçmamışken teknik takibe alınmasını isteyen başsavcının da kızağa çekildiğini belirtti."

      Oldukça ilginç değil mi?

      15 Temmuz'un dördüncü yıldönümünde önümüzde duran fotoğraf bu ve elbette bunun ilaveleri de var.

      Mesela, FETÖ  borsası.

      Mesela, Bank Asya eski yöneticilerinin şimdilerde devletin kurumlarına atanması gibi.

      Bunları çoğaltabiliriz.

      Sonuç olarak, Türk Milleti her zaman kendi üzerine düşen görevi yapıyor, lakin iktidar olanlar, her defasında milleti hayal kırıklığı ile baş başa bırakıyor.

      15 Temmuz'un 4'üncü yılında geldiğimiz yer işte tam olarak burasıdır.

***

AZERBAYCAN'A  SALDIRI.

      Öncelikle saldırının zamanlaması manidar. Türkiye'nin Ege ve Akdeniz'de ve özellikle de Libya'da gösterdiği siyasi ve askeri kavga başta Rusya olmak üzere pek çok ülkenin işine gelmiyor. Diyeceksiniz ki Azerbaycan'la ne ilgisi var?

Var…

Azerbaycan'la gaz anlaşmamız var. Bu dolayımsız doğrudan iki ülkenin ilişkisi biçiminde gelişiyor. Rusya devreden çıkarılıyor.

Başka?

Azerbaycan, Türkiye ile ilişkilerini bu düzende geliştirip Avrupa'ya açılacak hale geliyor.

Daha başka?

 Kafkaslarda yeni bir Türk gücü hem kendiliğinden oluşuyor ve hem de zirveye doğru ilerlemiş oluyor.

Öyle ise?

Birilerinin Ermenistan'ı devreye sokması, bölgede kriz çıkarması gerekmiyor mu?

Gerekiyor.

İşte o yapılıyor.

Benzer durum Ege'de Yunanistan aracılığı ile yapılmak istendiğine dikkatinizi çekerim. Dikkat ederseniz Yunanistan kaşıntı içinde. Sağı solu oynuyor.

Sebep?

Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin kazanımlarını engellemek. Bunu iki yolla yapıyorlar.

Birincisi açık ve net.

Vesayet savaşları.

İkincisi de Türkiye'ye komşu ya da yakın komşu küçük devletleri; Ermenistan'ı ve Yunanistan'ı, olmazsa Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Türkiye'nin üzerine salmak. Amaç, bölgede istikrarsızlık ve karışıklık.

Bu durum uluslararası kamuoyunun ve uluslararası siyasetin ilgisini de yönlendiriyor. Bir yerde gürültü olunca herkesin dikkatinin oraya yönelmesi gibi, uluslararası kamuoyunun da dikkati buraya yöneliyor ve kimileri meselenin bir parçası olmak için kendini yetkili görüyor. Burada önemli olan, Türkiye'nin durumudur. Türkiye'nin, beklentileri karşılayacak politika üretebilmesidir.

Türkiye'nin en büyük açmazı, ranta odaklanmış bir siyasal elitler grubunun varlığının yanında bütçesi derin açıklar veren bir ülke olması, ilave olarak da siyasetin toplumsal bütünleşme yerine ayrımcılıktan besleniyor olmasıdır.

 

NOT: Sevgili okuyucularım müsaadenizle Eylül'e kadar izin istiyorum. Sağlıcakla kalın, hoşça kalın.

 

Yazarın Diğer Yazıları