İddianamede sanıklara neden bir ideoloji atfedilemedi?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ümraniye soruşturması ile ilgili açıklamasında iddianamede ifade edilen  “terör örgütü” nün, herkesin bildiği klasik anlamda  “bölücü”  veya  “ideolojik”  terör örgütü olmadığını belirtti. Engin,  “Terör tanımı, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde yer almıştır. Bu maddede bölücü ve ideolojik terör örgütlerinin amaçlarını ifade eden tanımın yanında, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini ve kamu düzenini bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi ve kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylem de terör suçu olarak kabul edilmiştir” dedi.

* * *

Bu ifadeler, aklımıza Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunulan ve ulusalcılığı tehdit kapsamında gösteren brifingi getirdi!
Milliyet’ten Tolga Şardan’ın tekzip edilmeyen haberine göre bu metinde ulusalcılık, Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığı’nın faaliyet alanı içinde değerlendirildi!  
Brifing metninde,  “Bu söylem etrafında geçmişte sol, sağ ve dinsel arka plana sahip gruplar söylem, propaganda ve eylem birliğine dayanan bir manevra alanı oluşturmakta, bu kapsamda 50’den fazla dernek ve vakıf, 100’den fazla internet sitesi ve medya organı faaliyet göstermektedir”  ifadesi yer aldı.
İddianamede ise ağırlıklı suçlamalar,  “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs” ,  “Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı halkı silahlı isyana tahrik” ,  “silahlı terör örgütüne üye olmak”  şeklinde belirtildiğine göre, bu suçlara teşebbüs eden kişilerin bir ideolojisi olması gerekirdi!
Anlaşılıyor ki, iddianamede ulusalcılık suç olarak gösterilememiştir. Çünkü ulusalcılık veya asli deyimiyle milliyetçilik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesidir. Yine Anayasa’nın başlangıç ilkelerinde,  “Bu Anayasa demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur”  denilmektedir.
Yani Anayasa, bütün Türklere emanet edilmiştir. Dolayısıyla asıl cebir ve şiddet tehdidi, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunulan brifingde, bu ülkenin vatandaşlarının Anayasa’yı korumak için demokratik örgütler, dernekler, vakıflar, internet siteleri ve dergiler kurmasını suç olarak göstermektir. 
Nitekim Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, başsavcının terörle ilgili yeni bir tanım getirmesinin son derece yanlış olduğunu belirterek  “Terör bellidir, terörün tanımı bellidir. Ben açıklamada, iddiaları kanıtlayacak yeterli kanıt yok kuşkusu gördüm” dedi.

* * * 


Başsavcının,  “Bu örgüt ismi savcılar tarafından konulmadı. Bu isim, örgütü kurmakla suçlananlar tarafından verilmiştir”  dedi, ama bunun da ispatlanması gerekir.
Ayrıca soruşturma savcısının Genelkurmay, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne  “Ergenekon diye bir örgüt var mı?”  diye sorduğu, Genelkurmay’ın  “Bilmiyoruz”  diye cevap verdiği, diğer iki kurumun ise  “vardır”  dediğine dair basında haberler çıkmıştır.
Peki delil var mıdır? Olsa bugüne kadar basına verilirdi!
Bu durumda, DSP Genel Sekreteri Masum Türker’in,  “Başsavcının açıklamaları, bu soruşturmanın başladığı süreçte belli bir merkezden yönlendirme yapıldığını gösteriyor. Aslında bu soruşturma kadar kamuoyunda yapılan yönlendirmenin ve servis edilen haberlerin merkezini odak olarak alıp değerlendirmek gerekir”  tespiti önem kazanıyor.

NOT: Değerli okurlar, iddianameyi bekleyelim derken yıllık izin programını bugünlere kadar bıraktık. İki hafta sonra buluşmak dileğiyle.

Yazarın Diğer Yazıları