"İdealist Bir Neslin Hikâyesi"

Serde idealistlik var ya, kitapçı vitrininde rastladığım "İdealist Bir Neslin Hikâyesi" (Ötüken Yayınevi, İst. 2016) adlı eser dikkatimi çekti. Kim bilir, belki de kanım çekti, aldım. Kitabın "Bir nesli, vatan ve millet sevgisiyle yetiştiren eşsiz öğretmen, değerli ağabeyim Necdet Özkaya'ya" ithafını görünce heyecanlandım. Zira Necdet Özkaya lisede edebiyat öğretmenimdi.

"ÖN SÖZ"ün ilk paragrafında yapılan Adana Kültür Derneği vurgusu beni 40 yıl öncesine götürdü. 1970'lerin ortalarına doğru lise öğrenimim sırasında Adana Kültür Derneği'nin müdavimlerindendim. Döşeme Mahallesi'nde depoyu andıran bu tek katlı yapıya girdiğimizde karşıda, sol köşede camekânvârî bir bölmede Necdet Hocamızı misafirleri ile sohbet ederken görürdük. Biz öğrenciler geniş salondaki gazete ve dergileri sessizce okur, beraberimizde getirdiğimiz defterlerimize gerekli notları kaydederek o günkü fikrî nevâlemizi düzmüş olmanın verdiği huzurla ayrılırdık dernekten. Diyebilirim ki bugün hasbelkader bir şeyler yazıp çiziyorsam bunun ilk heyecanını ve ilk zevkini Adana Kültür Derneği'nde okuduğum gazete ve dergilerde duydum ve tattım.

"Adana Kültür Derneği" ve "Özkaya" ailesinin hayat hikâyeleri ve çektikleri acılar etrafında şekillenen hatıra yahut otobiyografi türü bu çalışma bir devre özellikle de Özkaya ailesine tutulan bir ayna olması bakımından önemlidir.

24 Mayıs 1976'da yatılı olarak okuduğum liseyi bitirip ayrıldığım o topraklarda (Adana) daha sonraki yıllarda öğretmenlerimin, arkadaşlarımın ve tanıdıklarımın verdikleri mücadeleleri ve çektikleri acıları kayda geçirerek unutulmamasını sağlayan, bizi tekrar o günlere götüren kitabın yazarı Mehmet Hayati Özkaya'ya ne kadar teşekkür etsek azdır.

Kitaptaki şu sahneyi okuyup da gözyaşı dökmemek mümkün mü?

Tarih 12 Ocak 1979... O günlerde özellikle "Özkaya" ailesine gözü dönmüş Moskof uşakları tarafından âdetâ bir katliam uygulanmaktadır. Daha 15 gün önce M. Hayati Özkaya'nın teyzesinin oğlu Ahmet Serdar Tanrıtanır şehit edilmişti. Bugün Hayati Özkaya Adana Numune Hastahanesi önünde kimsesiz ve çaresiz sağa sola koşmada... Ağabeyi Yavuz'u şehit etmişler, morgda. Oğuz abisi yaralı, beyin cerrahi servisinde, ablası psikiyatride... Annesi Rabia Özkaya, 9 çocuğunu tek başına yad ellerde kurda kuşa kaptırmamak için kanatları altına almaya çalışan o çilekeş annenin daha henüz olup bitenlerden haberi yok, daha doğrusu haber verilememiş. Kul daralmayınca Hızır yetişmezmiş. En büyük ağabeyleri Necdet Özkaya Ankara'dan Hızır gibi yetişir. Hayati, ağabeyine sarılır, ağlamaya başlar... Ve sonra olup bitenleri haber vermek için annelerine koşarlar:

"Abim usulca yanına oturdu annemin, bir süre hiçbir şey söylemedi, öylece durdu... Annem bütün annelerde var olan bir sezgiyle 'Necdet, oğlum hoş geldin. Ancak sizde bir iş var, ne ise benden saklamayın, söyleyin' deyiverdi. Gözlerini annemin gözlerinden kaçırarak başını öne eğdi abim... Ne kadar zaman öylece kaldı bilmiyorum. Ama sonunda gözleri dolu dolu konuştu:

Anacığım, sen de teyzem gibi yüzlerce ülkücü annesi gibi şehit annesi oldun! Annem, abimin yüzüne tuhaf tuhaf baktı, baktı... Zaman durmuş ve donmuştu."

Hey gidi dünya hey! Bu topraklarda neler yaşandı, ne acılar çekildi... Ama maalesef hepsini çabucak unutuverdik. Televizyon ekranlarında ağzı kulağında "Bizi kırk yıl Komünizm geliyor diye korkuttular, hani geldi mi" nutukları atan nankörlere "Evet gelmedi ama ne pahasına, idealist bir nesil göğsünü siper ettiği için Komünizm giremedi bu topraklara" desek acaba bir şey anlayan olur mu? Heyhât!..

 "İdealist Bir Neslin Hikâyesi"ni herkese, özellikle de gençlere tavsiye ediyorum...

Yazarın Diğer Yazıları