İdlib'de kritik eşikteyiz

İdlib'e girdik. Geri dönüşü olamaz. Geri dönüş zafiyet gösterisidir ki, üstümüze çullanırlar. Ama nasıl bir yol takip edeceğiz?

Bir tarafta Rusya ve İran var. Biz mezhepçi Beşşâr'ın adamlarıyla karşı karşıya değiliz; Rusya ve İran'la karşı karşıyayız. Belki, işin içinde İran olduğu için ABD, yavaştan bize yanaşacaktır. O da İran'ın güç kazanmaması için. Yoksa Türkiye'ye vereceği fazla bir şey yok.

Türkiye'nin ve Suriye'nin her zaman zayıf, etrafını göremeyecek vaziyette kalması kimin işine gelir? İsrail'in değil mi? İsrail, bölgede "tek güç" olmak istiyor. ABD de, İsrail'in bir parçası olduğuna göre, İdlib'de askerlerimizin şehadetinin ardından "destek" kabilinde yaptıkları açıklamalar ve hatta temsilci göndermeleri izafîdir. Belki Rusya'nın da Suriye'de kök salmasını politikalarına aykırı gördüğü için de bir tavır koyduklarını düşünebiliriz. Ama dikkat ederseniz, açıklamalar sadece "Yanındayız." gevelemesi. Türkiye'yi rahatlatacak bir destekten bahsedemeyiz.

Önceki akşam ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, "Esad rejimi ve Rusya'nın devam eden saldırıları durmalıdır. Jim Jeffrey'i  bu istikrarsızlaştırıcı saldırıya yönelik adımları koordine etmesi için Ankara'ya gönderdim. NATO müttefikimiz Türkiye'nin yanındayız." diye tivit atmıştı. Jeffrey'in bu "koordinasyon"un ne olduğunu merak etmiştim.

Pompeo'dan sonra konuşan Beyaz Saray Millî Güvenlik Danışmanı Robert O'Brien, "Suriye'deki sivil katliamların durdurulması gerektiğini yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz, fakat İdlib'e askerî müdahalede bulunacağımızı sanmıyorum." dedi.

O'Brien'in sözleri, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey'in İdlib için Ankara'ya gelmesinin pek bir şey ifade etmeyeceğini gösteriyor.

Biz İdlib'e, ağır silahlar, binlerce asker sevk ederek acaba Rusya'nın duruşunu mu test ediyoruz? Mümkündür.

Diğer taraftan Rusya'nın sömürge valisi Beşşâr'ın güçleri "Türklere saldıracağız!" diyorlar. Kendilerince bu tehdit, el altından Rusya'nın kesin tavrını göstermesi demektir.

R. T. Erdoğan, grupta konuşmadan önce Putin'le telefonlaşmış. Soçi Mutabakatı'na sadık kalınması konuşulmuş. Bundan şunu anlayabilecek miyiz? Rusya ve Beşşâr'ın adamları, İdlib'de girdikleri yerlerden çekilecekler... Mutabakat olduğu hâlde bu kadar yakıp yıktıktan, hedeflerine doğru yürüdükten sonra niye çekilsinler?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Arnavutluk'ta yaptığı açıklamada, Rus heyetinin Türkiye'deki temaslarına mukabil Türk heyetinin Rusya'ya gideceğini söyledi. Diplomatik temasları ister istemez yürüteceksiniz ama sahada gücünüzü göstermek zorundasınız.

R. T. Erdoğan'ın, dün partisinin grup toplantısında söylediği şu sözlere bir meydan okuma diyebilir miyiz:

"Gözlem noktalarındaki veya diğer yerlerdeki askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi hâlinde, bugünden itibaren, İdlib'le ve Soçi Muhtırası sınırlarıyla bağlı kalmadan, rejim güçlerini her yerde vuracağımızı buradan ilân ediyorum. Türk askerinin kanının döküldüğü bir yerde, kendini ne kadar büyük görürse görsün, hiç kimsenin güvende olamayacağını açıkça söylüyorum."

"Kendini ne kadar büyük görürse..." sözünün Putin'e gönderme olduğu açık.

Bakalım sözün muhatabı nasıl bir tavır gösterecek, diyeceğim ama... Hiç sanmıyorum ki, geri adım atsın!

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları