İhanet "değirmen"inden film kareleri!!!

Ömrün asıl "törpü"sü nedir sizce?..

Zaman, yaşamın acımasız "değirmen"i midir?..

Bir hayal midir aslında tüm yaşananlar...

Dünyadaki misafirlik bembeyaz perdede, bir Hacivat-Karagöz oyunu mudur?..

İnsanın bir hayat boyunca yaşadıkları aslında gelgitleri olan bir tuhaf rüya mıdır?..

Kiminin başrolde, kiminin figüran, kiminin kamera arkasında, kiminin de perde önünde dolandığı bu dünyada yaşananlar "kader" midir, yoksa yaşamın bir türlü bitiremediği uçsuz bucaksız bir senaryonun şaşırtıcı-ürkütücü sayfaları mı?..

Neden "yalan dünya" der insanlar, nedir o yalanın içerisinde asıl saklananlar?..

Ve yaşanan her acı, her sevinç gerçekten neden yalanlanır koca bir dünyada?..

Evet; aslında eskinin hasretinde dönüyor dünya...

İnsanlar yarınları kovalarcasına zamanı harcarken, neye yetişmeye çalışıyorlar acaba?..

Yoksa "değirmen" olarak nitelenen dünya, aslında yaşamın debdebe-keşmekeş-curcuna içerisindeki koşuşturmasından mı ibaret?..

 

Yaşamın kirlenen senaryosu!..

Şairin şu muhteşem dizelerini aklınızda tutunuz lütfen;

"Felek gayet dönek, bir cellat müthiştir...

İçinden çıkması müşkilatlı bir iştir...

Dünya sanki bir değirmen, çark-ı eyyamı bir diştir...

İçinde Ademoğlu ufak bir çavdara dönmüştür..."

Ve şimdi de zihninizin perdesinde tüm hayatınızı arşivleyen o eski film makinesini bir kez daha geriye çevirin...

İşte o zaman yoksulluklara- kedere- ıstıraplara- çilelere ve aynı zamanda sevinçlere de kucak açan çocukluğunuz gelecektir aklınıza...

Nohut tozundan yiyeceklere, köhne bakkallardaki limon şekerlerine, tahta arabalarda satılan "eskimo"lara (frigo) ışık tutacaktır çocukluğumuz...

Ve çember çevirdiğimiz günlere, topaçlarla dünyayı döndüğümüz özlemlere, çelik- çomaklarla en uzağa attığımız hayallerimize, tahtadan atlarla koştuğumuz hedeflerimize odaklanırız çocukluğumuzda...

Kirlenmemişti çünkü o zaman dünya...

Ne artık "zehir" olarak nitelendirilen "şeker" bozmuştu sağlığımızı, ne telden arabalarımız bizi yıkımlara sürüklemişti, ne de gece yarılarına kadar oynadığımız "saklambaç"lardaki "sobe"ler kötü sürprizler (!) getirmişti çocukluğumuzda...

Yokluğun ve sefaletin kol gezdiği bir dünyada hiçbirşey kirlenmemişti aslında...

Çünkü o çocukluğumuzda; şimdilerde filmi geriye çeviren makinanın her karesinde bizi mutlu eden anılarımız ve bugünlerde olmayanlarla yetindiğimiz özlemlerimiz de vardı...

Rahat yürüyorduk sokaklarımızda... Kaçırma- tecavüz- taciz korkusu yaşamadan dolaşıyordu evlatlar mahalle bakallarının- manavlarının süslediği eski bulvarlarda...

Peki; merhametin sevgi ile kucaklaştığı çocukluğumuzda, yırtık ayakkabılar ve eskimiş çantalarla okul yollarını arşınlarken, yaşamın topyekün kirlendiği bugünlere mi odaklanmıştı hedeflerimiz?.. Öyleyse, eyvah ki eyvah!!!

 

 

Sinsi tuzaklara dikkat!..

Yaşamın gerçeklerine odaklanan herkes farkındadır; geçmişle gelecek arasında, dünyayı, hayatı, ömrü ve özetle insanığı vuran çatışma çok vahim;

Tüm sokaklarıyla, bulvarlarıyla, kentleriyle kirlendi dünya...

Havasıyla, suyuyla, deniziyle, ormanıyla bozuldu tüm geleceğimiz!..

Bizi geçmişteki anılara götüren o antika film makinesinin tüm kareleri tozludur artık!..

Ve geçmişin anılarında, sevgiyi- mutluluğu- güveni- coşkuyu- heyecanı yerle bir eden acımasızlığın derin ve sinsi yansımaları da vardır...

Evet; yaşamın kirli- paslı ve bazen de kanlı cenderesine dikkat çeken yukarıdaki manzara, hayatla dünyanın asıl gerçekleri üzerine sıradan gözlemler olarak nitelendirilmemeli...

Bu satırlar hepimizin dönüp geriye bakmamızı gerektirdiği kadar, geleceği şekillendirmemize de ışık tutmamızı amaçlayan sıradan gözlemler-öngörüler de olmamalı...

Yaşam tüm boyutlarıyla gerçek aslında... Acısıyla-tatlısıyla, kirliliği- temizliğiyle ve korkusu- sevinciyle gerçeğin ta kendisidir yaşam...

Asıl yalan; yaşamı kıskaçta tutan kandırmacaların, umut tacirliğinin ve hayal dünyasının insan yaşamını kirletecek ürünler yaratması, projeleri dayatması, üstelik bireyleri vahim güzergahlara yönlendirmesi!..

Heyhat!!! İnsanın kendisi kirletiyor dünyayı;

Acılar insanların öfkelerinden besleniyor...

Korkular; siyasetten sosyal yaşama, zavallılıktan pejmürdeliğe kadar kendini vazgeçilmez sayan zavallıların yalanlarından ibaret aslında...

Yaşamı geçmişin anıları kadar tertemiz- coşkulu- sevinç içerisinde; insanların birbirini ezmediği- horlamadığı- ötelemediği şekilde yaşayabilmek için her şey yine de insanlığın elinde...

Geleceği; acılardan soyutlanmış, sevinçlere odaklanmış birer fotoğraf karesinde canlandırmak, iyilik-güzellik- hoşgörüyü zihninde tutan insanların çabaları ile mümkün...

Yani doğayı- çevreyi korumak, canlılara merhametli olmak ve kardeşçe yaşamak; tuzaklara karşı uyanık olmak, hayatı da tüm unsurlarıyla, olabildiğince güzelleştirebilmektir insan olmak...

Tüm bunlar; hiç kuşkusuz geriye sarıldığında, mutlulukları ve geçmişe özlemi önümüze getiren bir film makinesinin, hiç kuşkusuz gelecek için de güzellikleri "umut" perdesine yansıtan bir araç olacağını unutmamakla mümkün...

Velhasıl, "yalan" değil "dünya", tam aksine yaşamı yanıltan insanın kendisi yalan!!!

İşte siyasetten sosyal yaşama kadar, yalanları dayatanlar bertaraf olduğunda, dünya eskisi gibi temiz ve de güzel olacak!..

 

Yazarın Diğer Yazıları