İhlâs ve riya üzerine...

Dînî bir terim olarak ihlâs; yaptığımız ibadetlere Allah'tan başka şahit aramamaktır. Kıldığımız namazı, tuttuğumuz orucu, verdiğimiz zekâtı başkaları da görsün istiyorsak bu, riyaya girer ki sonu -Allah korusun- şirke kadar gidebilir.

"İnsan beşer, kuldur şaşar" demişler. İbadet de kabahat de insan içindir. Kabahatimizi nasıl ifşa etmiyorsak ibadetimizi de teşhir etmemeliyiz. Başkaları görsün, nasıl dindar olduğumuzu bilsin diye ibadet etmek, hayır hasenatta bulunmak dinin hoş görmediği hatta yasakladığı bir davranıştır.

Bu konuda 16. yüzyıl şairlerimizden Şemseddin-i Sivasî'nin (ö. 1597) "İBRET-NÜMÂ" adlı mesnevisinde "Âbit ile Köpek" başlığı altında şöyle bir hikâye anlatılır ki gerçekten ibret-âmizdir:

"Bir adam, ibadet etmek için bir gece mescide girer. Ortalık karanlıktır. Mescitte bir müddet ibadet ettikten sonra kapıdan birinin girdiğini hisseder. Benim gibi gece mescitte ibadet etmek isteyen başkaları da varmış diye düşünür. Sonra, şeytan dürter, muhtemelen beni tanıyordur, ibadete devam edeyim ki ne kadar çok namaz kılıp tespih çektiğimi görsün diyerek ibadet ve tâate devam eder. Derken şafak söker, etraf aydınlanmaya başlar. Bir de bakar ki kendisi gibi ibadet eden bir kişi zannettiği şey bir köpek ve yatmış uyuyor."

Şemseddin-i Sivasî bu kıssadan alınması gereken hisseyi "Ey günahkâr adam, dikkat et, köpeğe olmasa da, nice köpek huylu insana kulluk ediyorsun" mealindeki şu beyitle vurgular:

"Gel insâf eyle ey merd-i günehkâr

 Nice seg-sîret için tâatin var."

Gerçekten de toplumda mal-mülk, makam-mevki elde etmek uğruna devlet büyüklerinin gözüne girmek için ibadet ve tâatini basamak yapmaya çalışan o kadar çok insan var ki onların bu riyakârane tavırlarını görünce insan utancından yer yarılsa da içine girsek der.

Aslında riyanın en tehlikelisi, kişinin kendi menfaati için ibadeti araç olarak kullanmasıdır. İmam-ı Gazalî "İhyau Ulûmi'd-dîn" adlı eserinde (bk. c. 3, s. 658-659) bakın bu konuda ne diyor:

"Bazıları âdâbına uygun şekilde namaz kılmak, nâfilelere riâyet etmek ve şüpheli şeylerden çekinmekle kendisini tanıtıp emniyetle şöhret bulduktan sonra vakıf, vasıyyet, yetim malı gibi mâlî işlerde vazife alıp, onları istediği gibi harcamak, zekât ve sadaka âmilliği yapıp, onları zimmetine geçirmek; bu suretle emin bilinip uhdesine tevdi edilen emânetleri yemek maksadını güder. Bazıları da kendilerini sofî kılığında ve huşu içinde gösterir, hikmetli sözler konuşur vaaz u nasihatler eder. Bu suretle kendini halka sevdirmek ve itimat kazanmak ister ki maksadı kötülük yapmaktır. (...) İşte Allah katında en sevimsiz riyakârlar bunlardır. Çünkü bunlar Allâhü teâlâya ibadeti mâsiyete vesîle kılmışlardır."

Biliyorsunuz dinimizde "gizli şirk" diye bir kavram var. Adı üstünde şirkin gizlisi... Adam puta tapıyor, aya, güneşe secde ediyor. Bunu herkes görüyor, biliyor. Bu açıktan Allah'a şirk koşmaktır. Gizli şirk ise -eskilerin tabiri ile- gece zifiri karanlıkta kara taşın üzerindeki kara karıncanın ayak sesinden daha gizlidir ki insanlar yalnız Allah rızası için yapılması gereken amel ve ibadetleri kulun rızası için araç yaparak düşerler bu tip şirke...

Velhâsıl; kullukta esas olan ihlâstır. Rızâen li'llâh (Allah rızası) olmayan amel ve ibadetler riyaya girer. Riya ise gizli şirktir. Bizi kurtaracak olan ihlâsa; ikiyüzlülük, gösteriş ve "desinler"den uzak durarak ancak ulaşabiliriz.

***

ACZİMİN GİRYESİ:

İHLAS VE RİYA

Bütün amel ve ibadetlerin özüdür ihlâs,

Sakın şeytana uyup da riyaya etme heves.

                                           (Li-müellifihî)

  

Yazarın Diğer Yazıları