İhtilalin nimetlerinden yararlanmayı reddetti


Aydoğdu İlter o kadar mağrur bir gazeteciydi ki, amcasının oğlu, Tuğgeneral Orhan İlter, 27 Mayıs darbesinde İstanbul İETT Genel Müdürlüğü’ne atanınca, Aydoğdu İlter’i makamına çay içmeye davet etmiş. Tek başına gitmek istemediği için bana çok ısrar etti. Birlikte gittik. Paşa bizi kapıda karşıladı. Kucaklayıp öptü... Çaylarımızı içtikten sonra, Sabah Gazetesi’nden ne kadar maaş aldığını sordu. Aydoğdu 750 Lira deyince, başını iki tarafa salladı ve:
“-Şoförlü makam aracın emrinde... İstersen bir lojman dairesi, ve 5 yıllık noter mukaveleli aylık net 3 bin lira maaş... Bana yardımcı müdür ol...” teklifinde bulundu.
Aydoğdu hemen ayağa kalktı... Ben kabul edeceğini sanırken
dedi ki:
“-Paşa kardeş; sana başarılar diliyorum. Çayına teşekkür ederim. Ben gazeteci olarak yıllarımı verdim. Gözüm para ve mevkide değil... Müsaade et de olduğum gibi kalayım...”
Bu söz üzerine Orhan İlter Paşa’nın koltuğuna yığıldığına tanık oldum. Paşa fena bozulmuştu. Aydoğdu İlter, kalktığı koltuğa oturmadı ve veda ederken kendisini gazeteye davet etti:
 “-Gazetecilerin fikir yuvasında seni ağırlayacak çayımızı karşılıklı içersek mutlu olurum. Şemsi Sılkım ara sıra seni haber bakımından yoklar...”
En üst kattan asansöre bile binmeden aşağıya indiğimizde, kapıdaki lüks aracın şoförü yarı beline kadar eğilerek kapıyı açmış, ’buyrun’dediğinde Aydoğdu İlter elini sıktı; “-Tünelle gideceğiz!.” dedi.
Tünel’in içinde yüzüme baktı, kolunu sıktım; “-Seninle ölene kadar arkadaşlık yapmanın zevkin verdin bana!.” dedim...
Gazeteci olacağım
1951 yılında Elazığ lisesinde mezuniyet diploma törenin de, Okul Müdürü diploma verirken tebrik ettiği, her mezuna, amacının ne olduğunu sorduğunda Aydoğdu İlter; “Gazetecilik yapacağım” cevabını vermiş. Annesi ve babası da evde, “Nerden çıktı bu gazeteci olma işi” diye sorunca diyor ki;
 “-Gelişi güzel söyledim ama İstanbul’a gidip, yerini bile bilmediğim Babı-ı Âli’yi dolaşıp şansımı denemek istiyorum...”
Ver elini Bab-ı Âli...
Ve kendisinden dinlemiştim;
 “-Sabah Gazetesi’ne gidip Doğan Can beyi buldum. Ceketimin düğmesini ilikleyip, kendimi takdim ettim, Elazığ’dan geldiğimi, gazeteci olmak istediğimi de anlattım. Doğan Can, beni Alaettin Berk’in yanına Polis Muhabiri olarak verdi, işe başladım...”         
Kemal Ilıcak Tercüman Gazetesi sahibi olunca, muhabirlikte samimiyet kurduğu Aydoğdu İlter’i de Mesul Müdür olarak görevlendirmişti. Sonraki yıllarda muhalif yazılar dolayısıyla gazete davalara muhatap kalmaya başlayınca Aydoğdu  mahkemelerden başını kaldıramaz olmuştu. Aydoğdu’nun en çok üzüntüsü, Mahkeme kapısına geldiğinde, Mübaşir’in yüksek sesle; “Sanık Aydoğdu İllllttteerrr!..” diye bağırmasıymış. Kendisi de oğlunun yanında eşine bu yönden yakındığında oğlu bunu unutmamış... Bir gün öğretmeni kendisine; “Baban ne iş yapar?..” diye sorduğunda cevabı bu olmuş: “-Sanık!.”
Aydoğdu İlter’in yakınmaları üzerine Kemal Ilıcak, Mesul Müdürlüğü Ertuğrul Yeşiltepe’ye vermişti. Şu da gerçek ki, Bazı günler iki, üç mahkemeye çıkması ve hatta hapis cezası bile alma endişesi Aydoğdu’nun sinirlerini perişan etmişti. Aydoğdu alkolü sever, içkili davetleri de kaçırmaz evine de geç giderdi. Eşiyle tartışmalar hep bundan ileri gelirdi. Karısına da “Gazetede Kemal beyle geç vakte kadar çalışıyoruz” dediğinde bakınız neler olmuş, bunu da beraber çalıştıkları Müdür Ünal Sakman’dan dinleyelim:


 

“-Bir gün Kemal Ilıcak, adeti hilafına hızla yazıişlerine girdi, Aydoğdu ayağa kalkınca kızgın bir dille konuşmaya başladı:
Bak Aydoğdu, eve geç gidiyorsun, benimle beraber çalıştığın yalanını karına anlatıyorsun, dün gece eşin bana telefon etti, ’Kemal bey, geç vakte kadar, kocamdan başka çalışacak adamınız yok mu? Lütfen kocamı işi bitince erken gönderin, başkasıyla çalışın’dedi... Bozuntuya vermedim, kendisini teskin ettim... ‘Yarın gece kocanız yanınızda olur’dedim. Bir daha böyle bir yalanı duyarsam külahları değişiriz  dedikten sonra kapıyı hızla vurup ayrıldı. Kemal Beyi bu kadar sinirli görmemiştim...” 
Günden güne şiddetlenen devamlı tartışmalar sonucu, eşi bir gün aniden eşyalarını toplayıp kendisini terketti. Bu ayrılık Aydoğdu’yu çökertti. Gece sabaha kadar TV ekranı karşısında vakit öldürmesi, sabah erken saatte evden çıkıp soluğu Gazeteciler Cemiyeti Lokalin’de alıp oranın müdavimi olması  arkadaşlarını da çok üzüyordu. Tek tesellisi alkol olmuştu.
Aydoğdu’nun iki gün Lokal’de görünmemesi ve telefonlarına da cevap verilmemesi üzerine, yakın arkadaşlarından bir heyet ile Etiler’deki dairesinin kapı kilidi kırılıp içeri girildiğinde Aydoğdu İlter’in kıvrılmış kalmış mevtası ile karşılaşıldı. Aydoğdu’nun Elazığ’da büyük ümitlerle başlayan gazetecilik macerası İstanbul’da böyle hazin bir şekilde noktalandı...

Yazarın Diğer Yazıları