İki iki daha dört eder

1960 Antlaşmalarından kurtulup bu Antlaşmalarla meydana gelen Ortaklık Cumhuriyetini  “Enosis’e sıçrama tahtası”  olarak kullanmak için biz Türk Ortaklarına 1963-1974 yıllarını yaşatmış olan eski Rum Ortak “Kıbrıs meselesi 1974’de başlayan işgal meselesidir” yalanı ile dünyayı kandırmaya devam etmektedir. Barış meleği addettiğimiz Hristofyas’a göre de Kıbrıs meselesi “işgalden kaynaklanan bir meseledir” . İşgal kalksın mesele halledilmiş olur. Nasıl mı? Vatandaşları, yani biz Türk azınlığı, Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasını  “işler hale getirecek”  değişikliklere razı olacak ve AB normlarının hakim olduğu bir ortamda  “toprak, devlet, halk, kurumlar, ekonomi bütünleşecek”  ve tek devlet içinde tek vatandaş olarak gül gibi yaşayacağız yeter ki işgalci asker ve yerleşik dedikleri insanlar adadan ayrılsın ve garantilerin devamında ısrar edilmesin.

1963 saldırısının nedeni neydi? (1) Türk azınlığına verilmiş olan haklar Anayasayı işlemez hale getirmiştir yalanı! Anayasa mahkemesinin Alman Başkanı Prof. Forstoff   “Anayasa gayet işler durumdaydı. Makarios yaptıklarını Türklerin haklarını ortadan kaldırmak için yapmıştır”  beyanatı ile Rum liderliğinin yalanına tanıklık etmişti; (2) Anayasayı  “işler hale” getirmek için Makarios 13 maddelik tadilat önerisini yapmıştı. Akritas Planında bunun esas hedef olan Enosis’e giden yolda bir başlangıç olduğu vurgulanmaktadır. Enosis yolunu açmak için Garantilere gerek kalmayan TEK HALKA dayalı üniter bir devlet gerekmektedir böylelikle iki eşit halkın ortaklığına dayalı sistemin içerdiği Garantilere gerek kalmayacaktır; (3) Garantiler kalktıktan sonra Enosis’in yolu ardına kadar açılmış olacaktır; (4) Türkiye’nin müdahalesinden korkulmamalıdır çünkü Türkiye’nin anfibik bir harekât kabiliyeti yoktur ve dostlar Türkiye’yi engelleyeceklerdir; engelleyemeseler bile işgal geçici olacaktır; (5) esas olan Makarios’un vasiyetine ihanet etmemek, gasp edilen  “meşru hükümet”  unvanının Enosis’e en yakın nokta olduğu bilincine sımsıkı sarılıp kalmak, bundan taviz vermemektir.

Bugün 45. yıldayız. Makarios’la, Kipriyanu ile, Vasiliyu ile, Kleridis’le ve Papadopullos’la yaptığım, yıllarımı alan görüşmelerde, ne esneklik göstermişsem göstereyim, “kurucu eşit egemen ortaklık”  statüsü ile Garantilerden taviz vermediğim için anlaşma yapılamadı. Rum tarafı için “meşru hükümet” olarak tanınmış olmak yeterliydi.  “Meşru hükümete” göre mesele “ülkelerinin işgalden arındırılması ve göçmenlerinin eski yerlerine, tazminatlarını da alarak dönmeleriydi”. Garantilerin devam edeceği anlaşılıyordu, o halde uzlaşmaya ne gerek vardı?

45. yılda “barış meleği” Hristofyas “işlerliği olan bir anlaşma”  istiyor. “Türklere yeniden Rumların, Ermenilerin, Marunilerin, Latinlerin haklarını gölgeleyecek haklar verilemez”  diyor. Rumlar açısından 1960 Anayasasını işlemez hale getiren bu haklar olduğuna göre Hristofyas bu yüzsüzce talepte bulunmayı helal hak biliyor. Garantilere gerek yok ve asker gidecek diğer şartı. Yani Enosis’in önündeki engeller kalkacak. Başka? Türk halkının egemenliği, kendi kaderini tayin hakkı, ayrı devlet olgusu tanınamaz. Ve tabii  “toprağın bütünlüğü”  ilkesi ile iki kesimlilik sulandırılacak. Peşinen Güzelyurt’un ve Karpas’ın iadesinden işe başlanacak. Arkası kendiliğinden gelecek.
Başlığı  “iki iki daha dört eder”  diye koydum. Herhalde nedenini anladınız. Teslim olmazsak, devletimizden ve eşit egemenlik statümüzden, kurucu ortaklıktan vazgeçmezsek, Garantilerin devamında ısrar edersek  “Kıbrıs Cumhuriyeti” addedilen Güneydeki oluşumun “meşru Kıbrıs Hükümeti”  addedilen Rum idaresi “taktik gereği oturduğu”  masadan kalkarak Türk tarafının uzlaşmazlığını dünyaya yaymağa devam edecek. Bu durumun sorumluları olan ABD-İngiltere-Rusya ve diğerleri “Kıbrıs birleşmelidir, KKTC tanınamaz” diye ahkâm kesmeye devam edecekler. 45 yıl böyle geçti. Eli kanlı, toplu mezar kazıcılara boyun eğmediğimiz ve haklarımıza sahip çıktığımız, Rum’un Yunan’ın ve ahbaplarının oyunlarına gelmediğimiz için.

Sn. Talat  “kazanılmış haklarımızdan taviz verilmeyeceğini”  yeniden vurgulamıştır. Ateş üstünde oturan, 45 yılda üç kez göçmen olan, sevdiklerini toplu mezarlardan ve kuyulardan çıkaran ve  “kazanılmış haklarımızın toplamı KKTC’dir, can pahasına koruduğumuz garantilerdir” diyen halkımız verilen sözlerin tutulmasını beklemektedir. Kıbrıs’ta barış veya uzlaşma isteniyorsa Kıbrıs’ın gerçeklerini inkâr etmemek ve meseleye gerçekçi bir teşhis koymak gerekmektedir. Uzlaşma yapma mecburiyeti ve sorumluluğu Türk tarafına yığılarak bir yere varılamayacağı artık teslim edilmeli ve adalet terazisi dengelenmelidir.  

Yazarın Diğer Yazıları