İkinci dalga, 50 milyon ölü!..

"Havalar ısınırsa salgın biter" diyenlerin iddiası ne yazık ki çürüyor...

İşte Haziran biterken Corona tüm dünyayı tehdit etmeye devam ediyor. Peki, insanlığı bekleyen "asıl tehlike" nedir?..

Yukarıdaki soruya yanıt vermeden önce, Türkiye'de de 5 binden fazla insanın ölümüne yol açan Coronavirüsü ile ilgili aylardır süren ve sürekli panik yaratan, düşündüren tartışmaları özetlemek de yarar var;

Aniden girmedi Corona dünyanın gündemine...

Örneğin; ilk hastanın 31 Ocak 2020 tarihinde açıklandığı İspanya'da, virüsün izine salgından bir yıl önce rastlanmış!.. Çünkü Barcelona'da kanalizasyon sularında araştırma yapan viroloji uzmanları, 2019 yılının Mart ayında alınan örnekte Corona tespit etmiş...

Salgın tüm dünyayı tehdit etmeden önce; sinema filmlerinde, dizilerde, kitaplarda ve araştırma dosyalarında da çok önceleri Corona adının geçtiği ortaya çıkmıştı...

Hatta insanlığın büyük bölümü bu virüsten haberdar olmadan önce, Kore yapımı bir dizide Corona'yla mücadele anlatılıyordu...

Hem de "Corona" sözcüğünün üzerine basa basa dikkat çekiliyordu dehşet verici bu virüse...

Bunların hiçbiri hayalperestlerin, komplo teorisyenlerinin ya da uyanık Hollywood senaristlerinin öngörüleri değildi...

1960'larda, 1990'larda ve hatta 2011 yılında da bilim adamlarının tespit ettiği bu virüs üzerine sinema sektörü ürkütücü senaryolar yazmış ve bunları filme alarak yayınlamış, ancak insanlık için bir tehdit olabileceği konusunda kimsenin dikkatini çekmemişti... Anlaşılıyor ki; Corona da, insanlığın her zaman izlediği ve bir süre sonra aklından çıkardığı sıradan korku filmlerinde geçen hikayelerden biri olmaktan öteye gitmemişti...

Evet; Corona'nın filmlerdeki korku unsuru olmadığı, tam aksine korkunun bizzat kendisi olduğu, dünyayı esaret altına almasıyla çok kısa sürede anlaşıldı... Hem de çok acı biçimde!..

Son dört ayda ortaya çıkan tablo çok vahimdir; 10 milyonu aşkın vaka ve  neredeyse 500 bin can kaybı...

Üstelik sinsice yayılan bu vahşet virüsü; insanların, yakınlarının cenazelerini bile göremediği, defin törenlerini yapamadığı dehşet verici bir ölüm sürecine de sürükledi dünyayı...

Peki, bilim adamlarına göre, topu topu "1 gram" ağırlığı olan ve dünya gibi devasa bir kütleyi esaret altına alınan Corona konusunda daha neler olacak acaba?..

Zaman, para, belirsizlik!...

Bilim insanları, hayal tacirleri, uzman geçinenler ya da ahkam kesenler ne derse desinler; dünyayı halen kasıp kavuruyor Corona salgını...

Sıcaklar dünyanın birçok coğrafyasında etkisini gösterirken, virüsün ısınan atmosferle birlikte yok olacağına ilişkin iddialar da yavaş yavaş çürümeye başladı...

Neredeyse Temmuz ayı geldi ve Amerika'dan Avrupa'ya, Orta Doğu'dan Türkiye'ye kadar; can kaybı bazen azalsa da, vaka sayısı ile iyileşenlerin oranı birçok ülkede başa baş gidiyor ve tehdit en sinsi biçimde kendini göstermeye devam ediyor...

Alışveriş, tatil, turizm ve eğlence sektörünün dünya genelinde devlet yönetimlerine baskı kurması ile birlikte ortaya çıkan başıboşluk, insanlar arasındaki sosyal mesafeyi iyice kısaltırken, ne yazık ki Corona'nın hareket alanını genişletmekten öteye gitmiyor...

Daha iki hafta öncesine kadar ABD ve Avrupa'nın bazı kentlerinde günde 5 bin, Türkiye'de ise en az 100 kişinin canına mal olan salgının dehşeti hayalperest yaklaşımlarla  unutulmaya çalışılsa da, Corona insanlık için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu her gün ve her an can alarak, ısrarla hisettiriyor...

Dünya üzerinde ondan fazla ülkede, en az 120 laboratuvar Corona'ya karşı aşı ve ilaç geliştirmek için çırpınırken, şu ana kadar alınan sonuçlar insanlık için hiç de umut vermiyor...

Ve bu umutsuzluk; Amerika'da, Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Türkiye'de yeni vakalar ve can kaybı açısından etkisini sürdüren salgının, kontrol altına alınmasını da geciktiriyor...

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bile Corona aşısının bulunması için en az bir yıllık süreye ihtiyaç duyduğunu açıklamış...

DSÖ'nün "ACT-Accelerator" programı özel temsilcisi Ngozi Okonjo-Iweala, önümüzdeki 12 ayda aşı, test ve tedavi çalışmaları için 31,3 milyar dolara ihtiyaç olduğunu, şu ana kadar 3,4 milyar dolar toplandığını belirtmiş...

Peki tablo böyleyken; en çok da Türkiye'de giderek yayılan vurdumduymazlık acaba hangi pervasızlıktan, ne tür bir cehaletten ya da nasıl bir bürokratik beceriksizlikten cesaret alıyor?..

İspanyol gribi tehdidi!..

Evet; dünya ülkeleri için söylenecek sözlerin pek anlamı yok... Türkiye'ye odaklanalım...

Urfa, Diyarbakır, Van başta olmak üzere; Doğu ve Güneydoğu'da, Karadeniz'in birçok kentinde, Maraş, Kayseri gibi bölgelerde ve büyük kentlerde her gün yeni karantina kararları alınırken, ne yazık ki yeni ölüm haberleri de geliyor... Ve insanlar tüm bunlara rağmen, dehşet verici bir rehavetin ortasında, vurdumduymaz davranmaya devam ediyor...

Peki; Sağlık Bakanı'nın her akşam açıkladığı salgın bilançosunda can kaybı azalsa da ve yeni vakalarla iyileşenlerin oranı neredeyse başa baş gitse de, salgının gidişatı aslında nereye varacak?..

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Profesör Dr. Seçil Özkan'ın dünkü gazetelere yansıyan açıklamalarında şu saptamalar da vardı;

"Nisan ayında pik yaşadık. İkinci bir pik tabii ki yaşayabiliriz... Şu anda yaklaşık bin 500'lü rakamlara geldik. Eğer bu rakam daha da ilerlerse, bulaşıcılık artarsa, ikinci bir pik yaşarız."

Gelelim yazının en başında dikkat çektiğimiz "asıl tehlike nedir" sorusunun yanıtına...

İtayan Rai TV'ye konuşan DSÖ yetkilisi Dr. Ranieri Guerra, virüs salgınına yönelik korkutucu bir uyarıda bulunmuş...

Normalleşmeyle birlikte kaldırılan kısıtlamaların, yeni vakaların artmasında kritik rol oynayacağını söyleyen Dr. Guerra, virüste ikinci dalganın sonbaharda gelebileceğini ve 50 milyon insanın öleceğini ifade etmiş...

Peki; DSÖ yetkilisinin bu iddiası neye dayanıyor?.. İspanyol gribi ile Corona virüs salgınını kıyaslayan Dr. Guerra, şöyle konuşmuş;

"Corona ile benzer şekilde ilerleyen İspanyol gribi, yaz aylarında düşüş göstermiş ancak eylül ve ekim aylarında yeniden zirve yapmıştı. Oluşan bu ikinci dalgada 50 milyon insan hayatını kaybetti. Salgın ortaya koyduğumuz hipotezlerdeki gibi ilerliyor."

Gelelim sözün özüne:

Oxford Üniversitesi, ikinci dalga ihtimalinin en yüksek olduğu 10 ülke arasında Türkiye'yi saymasa da, virüsten sonra ülkemizi bu kez rehavetle başıboşluğun teslim alması, herkesin endişelenmesi ve çok dikkatli olması için yeterli bir gerekçedir!..

Yazarın Diğer Yazıları