"İktidar" çatışması, ekmek kavgası!..

Siyasetçiler mi aktör, yoksa seçmenler mi?..

Figüran olanlar partilere oy verenler mi, yoksa siyaseti yönetenler mi?..

Ükelerin ve toplumların yönetilmesinde hikayeyi kimler yazıyor, asıl senaryoyu kimler kaleme alıyor?..

Ve en çarpıcı olması gereken soru;

Siyasetin hedefi ülke yönetimi için mi iktidar olmaktır, yoksa parti içinde mi?..

Türkiye yukarıdaki sorulara yanıt üretilmesi açısından şaşırtıcı bir siyasi laboratuvar gibidir...

İşte o laboratuvarda son 18 yıldır ortaya çıkan sonuçlar sadece iç dinamikleri sarsması açısından değil, dünya siyasetindeki devinim bakımından da şoke edici bir tablo oluşmasına yolaçtı...

Düşünsenize; 2002'den bu yana Türkiye'yi yöneten AKP iktidarının içinde debelenmediği ve her açıdan şok yaratan bir skandal kalmadı...

Türkiye'yi "ne istediler de vermedik" yaklaşımıyla adeta bürokrasiden ticarete kadar cemaate teslim eden AKP iktidarı, sadece dinci bir örgütün "paralel yapılanma" adı altında devleti ele geçirmesine göz yummadı, aynı zamanda devlete "darbe" yapılacak sürece gidene kadar dehşet verici bir pervasızlık ve gaflet içinde de sarsıldı...

Dünyanın herhangi bir ülkesinde; bir siyasi iktidar, büyütüp- besleyip devlet içerisinde iktidara getirdiği bir örgütün "darbe" girişimine maruz kalsaydı, bu olay tarihin en büyük siyasi skandalı olarak gösterilir ve o parti bir daha tabela asacak ortam bile bulamazdı...

Diyeceksiniz ki, AKP'nin tek skandalı bu mudur?..

Bu ülkede "hizmet hareketi" adı altındaki sinsi yapılanmayı FETÖ adlı bir terör örgütüne dönüştüren  17/25 Aralık'taki AKP-cemaat çatışması, işte yazının başında dikkat çektiğimiz, "aktör kim, figüran kim, asıl senarist kim" sorularını öne çıkartan en önemli etkenlerden biriyken, böylesine bir partiyi halen iktidarda tutan muhalefet manzaraları da, siyasal çelişki gerekçeleri de ne yazık ki çok düşündürücüdür!..

Enstrümanını kaptıran güç!..

Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'deki "Millet fakr-u zaruret içerisinde, harap ve bitap düşmüş" saptaması, 90 yıl sonra Türkiye'yi esaret altında tutan bir çıkmaz olarak da ne yazık ki etkisini sürdürüyor...

Yani; millet can derdindeyken, ekmek ve iş derdindeyken, Türkiye siyasetinde aktör olmaya çalışan ya da kendi içerisindeki çatışmadan fırsat bulup ara sıra "iktidar" rüyasını anlatmaya çalışan kimi partiler AKP'ye karşı mücadele etmeye çalışırken ne yazık ki patinaj da yapıyorlar...

Oysa dünya siyaset tarihinde görülmemiş çatışmalar, yolsuzluk- rüşvet iddiaları, özelleştirme talanı, tarım- sanayi-ithalat- ihracat ile birlikte, ekonomi neredeyse çökme aşamasına gelmişken, AKP halen iktidarda olabiliyorsa, üzerinde onlarca tez yazılması gereken bir siyasi tablo vardır ortada...

"Bir yerde başarı varsa, karşısındaki başarısızlığın da ürünüdür" şeklindeki saptamayı ısrarla öne çıkartan biri olarak, AKP'nin iktidarda durmasında ne yazık ki muhalif siyasetin etkisizliğinin de çok ciddi bir katkısı var...

Kimileri diyebilir ki, "toplumun önemli bir bölümü, din sömürüsü yapan bağnaz bir siyaseti hoşgörüyle karşılıyor, hatta destekliyorken, salı günleri yapılan grup toplantılarının kısır döngüsüne sıkışan ve sürekli iktidara cevap vermekle vakit geçiren, üstelik etkili çözüm yolları da göstermeyen kimi muhalefet partilerinin çabaları ne kadar işe yarar?.."

İşte bu iddia bir tarafı ile ne kadar doğruysa, diğer tarafıyla ne yazık ki bir ayağı kırık masa üzerinde ahkam kesmekten de öteye gitmiyor...

Çünkü AKP aslında dinciliği kullanarak, sadece cahil, eğitimsiz ve geri bırakılmış kitleleri değil, aynı zamanda tüm bunların içerisinde yoksulluğu "kader" olarak nitelendirilen fakir fukarayı da sömürüyor...

Hani 12 Eylül öncesindeki  "toprak işleyenin, su kullananın" şeklinde köylüyü, "emek sömürüsüne hayır" diyerek işçiyi ve "yoksulluk kader değil" diyerek fakir fukarayı kucaklayan muhalefetin eski gücü var ya, işte AKP bu enstrümanı solun da, sosyal demokrasinin de, devrimci geçinenlerin de ellerinden bir güzel alıvermişti...

Yani uzun yıllar sahillere sıkışarak; gecekonduya, tarlaya, sanayi çarşılarına, esnafa, fabrikalara, işsiz- yoksul kesimlerin arasına giremeyen muhalefet bu alandaki gücünü "yoksullaştır- köleleştirir" stratejisini kullanan AKP'ye kaptırınca, devletten beslenen bir kesim, ne yazık ki kendisine en büyük eziyeti yapan bir siyasi partinin 18 yıllık egemenliğinin altından kurtulamıyor...

Çünkü halk, etkili bir seçenek için bekliyor...

Muhalefet ve umut...

Diyeceksiniz ki, "sözün özü nedir?.."

Geçeği, doğruyu ve net olanı yansıtmaktan yine geri durmayacağız;

Türkiye'deki muhalefet partilerinin, AKP gibi iç muhalefetin ısrarla susturulduğu bir yapısı yoktu...

Yani ülkenin başbakanını bile kongrede bir kenara atan Erdoğan siyaseti, tek adam politikasını yürütürken, karşısında durmaya çalışan muhalefet toparlanmayı esas edinmesine rağmen, son dönemde tuhaf biçimde dağılmayı tercih ediyor!!!

AKP'nin içerisinden çıkan DEVA ve Gelecek adı partilerin Türkiye için söylenecek sözleri, AKP içerisindeyken söyledikleriyle çeliştiği için, onlara tabandan beklenen destek pek gelmiyor...

Bu partilerin liderleri son günlerde Erdoğan'a karşı taarruz etmeye çalışırken, bazı muhalefet partilerinde ise tuhaf bir "iç çatışma" görüntüsü verilmesi, iktidarın konumunu güçlendirmekten öteye gitmiyor...

MHP, Cumhur İttifakı'nın en büyük ortağı olarak Erdoğan siyasetini desteklemeyi sürdürüyor da, diğerlerine ne demeli?.. HDP bir taraftan kendi iç çatışmaları, diğer taraftan da devletin müdahaleleri nedeniyle yerel yönetimlerden örgütlerine ve hatta milletvekillerine kadar dağınıklık içinde çırpınırken, ülke dertleriyle uğraşmıyor...

CHP ise muhalefeti etkisizleştirerek tek adayla girdiği il kongreleriyle tepki çekmişken, geçen ay yapılan kurultay da ne yazık ki yeni tartışmaların içinde kalıverdi...

Muharrem İnce'nin çıkışı bu tartışmaların da ürünü...

Görülüyor ki; "ülkede iktidar olmak yerine, parti içinde iktidar" olmakla suçlanan ana muhalefetin "iktidar" hedefli son kurultayı İnce'nin hareketini tetikleyerek yeni tartışmalar yarattı...

Geriye, kendi içerisinde kavga görüntüsü vermeyen ve farklı kitlelere ulaşmaya çalışan bir tek İYİ Parti kalıyor...

İşte bu duruşundan olsa gerek, bir yandan MHP bir yandan da AKP, Akşener'i kendi ittifaklarına çekmeye çalışıyor ama karşılık bulamıyorlar...

Gelelim manzaranın mesajına;

AKP kendi iç kavgasından değil, geçen yılki yerel seçimler de gösterdi ki, toplumdaki tepkilerden oy kaybediyor...

O halde AKP'yi iktidardan düşürmeye çalışan muhalefet bir an önce "parti içi iktidar" algısından arınarak, toplumun "ekmek kavgası"na odaklanmalı, yoksullaştır- köleleştir stratejisinin altında ezilen kitleler için yeni bir umut olabilmenin yollarını aramalıdır...

Söyler misiniz; corona nedeniyle ücretsiz izne çıkartılan işçi sayısı 2 milyona yaklaşmışken, toplam işsiz sayısı 10 milyonu aşmışken, muhalefetin asıl derdi ne olmalı acaba?..

 

Yazarın Diğer Yazıları