İktidara ders vermek ve kasedi başa sarmamak!

Seçimler için son düzlüğe girilirken, gündeme "ders vermek" kavramı girdi. "Beka" tartışması yeterli olmayınca, önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Sevgili milletim bizi Kandil'in önünde boynumuzu eğik bırakmayın ne olursunuz? Aynı zamanda FETÖ denilen şarlatana bizi güldürmeyin. Elimizi aynanın karşısında zayıf bağlattırmayın. Bizi zayıfa düşürmeyin. Bu seçim ders verme seçimi değildir." dedi.

Bu yaklaşımı Tayyip Erdoğan da beğenmiş olacak ki o da "Birileri AK Parti'ye ders vermek istiyormuş. Dönem ders verilecek değil, iki elin parmakları gibi sımsıkı bir araya gelinecek dönemdir." ifadelerini kullandı.

***

Ders vermek, "sert bir karşılıkla yola getirmek, haddini bildirmek" olarak tanımlanıyor. Seçimlerde AKP iktidarına ciddi bir ders verilmesi hatta kulağının çekilmesi gerektiği yolunda başta Meral Akşener olmak üzere, muhalefet liderlerinin kullandığı sözler var ama iktidara ders verme düşüncesi, AKP'ye oy veren seçmen arasında kendiliğinden gelişti. İktidar, bu sebeple "ne olursunuz" diye yalvarırcasına destek istiyor.

Yeri gelmişken hatırlatmadan geçmek olmaz? 17 yıl boyunca Kandil'in önünde, İmralı'nın önünde ve Pensilvanya'nın önünde kimin boynu eğik durdu? Kim, Abdullah Öcalan'ın adamları önünde el bağladı? Oslo'da, Habur'da, Dolmabahçe'de kim, Türkiye'yi zayıf düşürdü? FETÖ ile aynı menzile yürürken, kim, ne istediyseler verdi? Türk ordusuna kumpas kurulması için "Savcı bulun, delillendirin" diye talimat vererek sonuçta Türkiye'yi 15 Temmuz darbe girişimine kim sürükledi?

***

Süleyman Soylu, "Ben son 40-45 gündür Türkiye'yi adım adım gezerken 'Sen İçişleri Bakanısın, niye geziyorsun?' dediler. Bu iş en çok beni ilgilendirir. Eğer bu ülkede bir istikrarsızlık söz konusu olursa karışacak Doğu ve Güneydoğu, karışacak şehirlerimiz. Milletimizin huzurunu tekrar kaçıracaklar. Tekrar kasedi başa sarmamak için ben anlatmak zorundayım" dedi.

Aslında AKP seçmeninde "ders vermek" niyeti, tam da "kasedi başa sarmamak" için oluştu!

Ne var bu kasette? Kasette, orduyu, yargıyı, emniyeti ve üniversiteleri FETÖ'ye teslim etmek var! Kumpas var. Terör örgütüyle masaya oturmak var. Şehirlerin çevresine hendekler kazılmasına göz yummak var. PKK'nın şehirlerde mahkeme kurmasına seyirci kalmak var. Terör operasyonu yapılmasını yasaklamak var. Güroymak'ı Norşin yapmak var. Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almak var. Türklük bilincini silmeye çalışmak var. Sermayeyi, betona yüklemek var. Ayakkabı kutularında yeşilleri saklamak var. Yatak odalarındaki para sayma makineleri var. Paraları sıfırlamak var! Sermayeyi, betona yüklemek var. Ekonomiyi batırmak var. Türkiye'nin bütün ekonomik değerlerini satmak, tarımı ve hayvancılığı çökertmek var. Ülkeyi açlık tehlikesiyle karşı karşıya getirmek var.

Soylu, "Eğer biz 31 Mart'ta bu ittifaka karşı zayıflarsak altını çizerek söylüyorum, 1 Nisan'da 6 yaşındaki çocukların eline taşı verirler kaymakamlarla valileri sokağa çıkarmazlar, itibarlarını altüst ederler." dedi ama bütün bunlar çözüm sürecinde yaşanmadı mı? İktidarda kim vardı o zaman?

***

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ise Gaziantep'te hâkim Songül Akkuş'un kişisel resim sergisini gezerken, "Millet nasılsa hâkimlerimiz de öyle. Milletin içinde, millet adına karar veren hâkimlerimiz de duygu sahibi." dedi.

Eynesil'de 11 yaşındaki çocuğu arabayla ezilen babayı, olayı araştırıyor diye gözaltına alarak akıl hastanesine göndermek, yine Tarsus'ta 11 yaşındaki Kur'ân kursu öğrencisi kız çocuğuna iki defa tecavüzle suçlanan imamı serbest bırakmak hangi duygunun eseri?

Halk, işte bu durumu sorguluyor ve AKP'ye ders vermek gerektiği üzerinde birleşiyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları