İktidarın ekonomik anlayışında tuz koktu

İktidarın ekonomik anlayışında tuz koktu

Son günlerde hükümet ekonomi alanında;

''''Borsaya 13,6 milyar dolar girdi. MB rezervleri 15,4 milyar dolar arttı. Finans ve sermaye piyasasını destekleyeceğiz.''''

''''Türkiye''nin ihtiyacı, faizi yükseltmek değil, yatırımı, üretimi, istihdamı ve ihracatı artırmaktır.'''' şeklinde iki görüş açıkladı...

 Ama keşke iş bu kadar kolay olsaydı. Kolay değil çünkü ekonominin içinde insan var. Hükümetin ve hükümet üyelerinin her kararı doğrudan insan refahını etkiliyor.

Eğer içinde bulunduğumuz krizi görmezden gelir ve yanlış teşhis koyarsak bu kriz daha da derinleşir.

1-14 Temmuz 2022 tarihinde borsa endeksi 2.457 idi. 25 Ağustos''ta 3.120 oldu. 40 günde yüzde 27 arttı. Bu bir spekülasyondur. Gelen yabancı fonlar spekülatif fonlardır. Ayni fonlar bir zaman sonra çıkacak ve borsa endeksi tekrar düşecektir. Bunun içindir ki ekonomi kırılgandır. Bu nedenledir ki dünyanın en büyük üç raiting kuruluşu, Türkiye''nin kredi notunu ''''çok spekülatif, yatırım yapılamaz'''' seviyesine düşürdü.

Dahası sermaye girişi olsa, aynen 2003 yılından 2012 yılına kadar olduğu gibi, yabancı sermaye girişi cari açıktan fazla olursa, döviz arzı artar ve TL değer kazanır. Oysa ki bugün MB, TÜFE bazlı reel kur endeksine göre TL yüzde 46 oranında daha düşük değerdedir.

Öte yandan Türkiye, bir yıl içinde vadesi dolmuş ve kısa vadeli olmak üzere toplam 182,5 milyar dolar dış borcu çevirecek. Yine bir yıl içinde 50 milyar dolar cari açığı finanse etmek zorundadır. Ama zorlanıyor. Zorlandığının göstergesi de; dış borçlarda iflas risk sigorta primini gösteren CDS oranlarının 820 baz puana çıkmasıdır. Bu CD oranı, uluslararası piyasalarda tahvili satılan 21 ülke içinde Rusya''dan sonra en riskli ülkenin Türkiye olduğunu gösteriyor. Bizden sonra üçüncü sırada gelen Brezilya''nın CDS oranı 230 baz puandır. Sonrasında Yunanistan''ın CDS oranı 120 baz puandır. 

Öte yandan bugünkü ekonomik krizin altında yatan nedenler arasında, ekonomide sektörel dengenin bozulması da var. Finans sektörü balon yaptı ve reel sektörü temsil etmekten uzaklaştı. Hükümetin sürekli finans sektörünü destekleyen politikaları reel sektör aleyhine haksız rekabet yarattı. Reel sektör içinde de, kamu ihaleleri belirli firmalara verildiği için ikinci bir haksız rekabet ortaya çıktı.

Hükümet istikrar istiyorsa, algı yaratmak yerine bu sorunları nasıl çözeceğini açıklamalıdır.

2-Son bir yılda dolar kuru yüzde 11,09; Yİ-ÜFE yüzde 144,61; TÜFE yüzde 79,6 oranında artı. Buna karşılık brüt ücretler yüzde 74,2 oranında arttı.

Enflasyon en ağır ekonomik istikrar sorunudur. Eğer hiperenflasyona gidiş varsa, belirsizlik yüksek demektir. Yarınını göremeyenler fizibilite yapamaz, yatırım kararı almaz. Toplam talebin nereye evrileceğini kestiremeyen üreticiler, üretimi artırmaz. Demek ki yatırımı, üretimi ve istihdamı artırmak için önce faizleri değil, enflasyonu düşürmek gerekir. Enflasyonu düşürmek için de bütün dünyanın yaptığı gibi faizleri artırmak gerekir.

Bugünkü hukuki sorunlar ve mülkiyet endişeleri varken, bedava para da versen kimse yatırım yapmaz. Faizleri düşürmeden önce güven sorununu çözmek gerekir.

Türkiye''de üretim dışa bağımlı yapı kazandı. Üretimde; ara malı ve ham madde olarak kullanılan ithal girdi oranı yüksektir. Kur artışı ve CDS oranının artması, girdi ithalatın finansman maliyetini artırdı. Türkiye ithalat yapamazsa, üretim de yapamaz.

İhracat malı üretiminde ithal girdi oranı daha yüksek, yüzde 70 ile yüzde 80 arasındadır. İhracat artışı kendinden daha büyük ithalat artışı yaratıyor ve bunun içindir ki dış ticaret açığımız artıyor.

Siyasi iktidar 2003''ten başlayarak bugüne kadar hep benzer yanlışlar içinde olduğu için Türkiye, 2022 yılı ilk yarısına kadar geçen 19,5 yılda toplam 658,5 milyar dolar cari açık ve 872,5 milyar dolar da dış ticaret açığı verdi. Yani bu kadar kaynak, bu kadar servet kaybettik. 

Yazarın Diğer Yazıları