Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

İktidarın kızgınlığının gerçek nedeni!

Ülkeyi yönetenlerin, daha doğrusu gerenlerin çatışmacı görüşlerin fazlaca etkisinde kaldıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi bu anlayışa göre farklı çıkarların varlığı, çatışmayı zorunlu kılar. Bu görüş sahiplerinin önemli bir kısmı iktidarı elinde bulunduranlarla bunu ele geçirmeye çalışanlar arasındaki çekişmenin çatışmayı yarattığını savunurlar. Hatta bunlardan bazıları Ferguson gibi toplumsal çatışmanın hem zorunlu hem de yararlı olduğunu düşünürler. Zira çatışmacı düşünürlerden Ferguson şöyle der: “Hemcinsleriyle hiç mücadele etmemiş birisi, insanlığın duygularının yarısına yabancıdır. İnsanlar çatışmayı olumlu karşılar ve severler; karşıt durumları mutlulukla kucaklarlar. Saldırı zindelik verir. Savaş, uygar/sivil toplumun birliğine katkıda bulunur; toplum onsuz biçiminden yoksun kalır”.
Türkiye’deki iktidar elitlerinin Ferguson’un bu görüşlerini benimsedikleri anlaşılmaktadır. İktidar yetkilileri sınıf, otorite ve çıkar çelişkilerinin ancak çatışma ile çözüleceğini sanmaktadır.

Kızgınlığın ve Öfkenin Nedeni!
AKP iktidarı birinci döneminde % 34’lük oyla parlamentonun % 70’ine hâkim olmuştu. Bu zaman diliminde iktidar yetkililerin hedef aldığı kişi ve kurumlar arasında Cumhurbaşkanı, TSK, Yargı ve YÖK vardı. AKP iktidarının ikinci döneminde ise Cumhurbaşkanı, TSK ve YÖK bilinen süreç sonucunda devre dışı bırakılmış oldu. Yargının dışında iktidarı frenleyecek bir güç artık Türkiye’de yoktur. Üstelik iktidar bu kez halktan % 47’lik bir de destek almıştır. Doğrusu halktan bu denli yüksek oy almış olan bir partiye kapatma davası açılacağına iktidar mensupları hiç ihtimal vermemişti. AKP’nin kurmaylarında görülen hırçınlığın ve öfkenin esas nedeni budur.

Kapatma Davası İktidarın Kimyasını Bozmuştur!
Açılan kapatma davası iktidar yetkililerinin kimyasını bozmuştur. Kapatma davasının kapatmayla sonuçlanacağını tahmin ettiklerinden de iyice sertleşmişlerdir. Siyaseti germenin ve gerdirmenin her defasında kendilerini güçlendirdiğini gördüklerinden daha da uzlaşmaz bir tavır takınmışlardır. “Benden sonra Tufan” sorumsuzluğu içinde “inceldiği yerden kopsun” stratejisini bu yüzden devreye sokmuşlardır.
Bu nedenle kurumlar kurumlarla, kavramlar kavramlarla, değerler değerlerle karşı karşıya getirilmektedir. İktidar vuruşa vuruşa, dövüşe dövüşe, gere gere sonuç almak istemektedir. Bu bağlamda kendilerine karşı olduklarını sandıkları herkesi, türlü çeşit gerekçelerle dinlemekte, suçlamakta ve içeri tıkmaktadırlar. Yüksek yargı mensupları dahi Türkiye’de izlendiği kuşkusunu taşımaktadır. Gizleyen de izleyen de sızlanan da iktidardır.

İktidarın Kızgınlığının  Gerçek Nedeni!
Bildiriyle ilgili olarak ortada dolaşan onca polemik ve demogojik söylemlerin asıl nedeni bildiride yer alan şu hususun cevaplandırılamamasıdır: Bildiri -diğer yanları bir tarafa- “Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu Komiseri’ne ” Yargı Reformu Strateji Taslağı” adıyla bir belge tevdi olunmuş” tur, diyor. “Yargı erkinin geleceğini şekillendirecek böylesine ciddi bir taahhüdün.... Yargıtay’a sunulmadan... Avrupa Birliği yetkilisine verilmesinin Devlet sorumluluğuyla bağdaşmayacağı, hiçbir gerekçeye de sığınılarak açıklanamayacağı ortadadır” iddiası yer alıyor. Üstü kapatılmaya çalışılan asıl konu budur. Çünkü böyle bir durumda “Bağımsız yargı” dan değil “sömürge yargısı” ndan bahsedilebilir.

Milli İrade ya da  Sömürge İradesi!
Milli irade ve milli egemenlik kavramları üzerinden siyaset yapan bir iktidar böyle bir şeyi nasıl yapar? İktidar yetkilileri bu soruyu cevaplayacak yerde bildiriyi “dam üstünde saksağan” olarak nitelendirmek gibi bir yaklaşım içine girmişlerdir. Asıl “dam üstünde saksağan”, hiçbir gereği yokken “yargı reformu taslağı” nın AB komiserinin önüne konulmasıdır.
Başbakan bildiriye yönelik AKP’li yetkililerin sözlerine atıfta bulunarak “susmak bize oy verene ihanet olur” diye açıklamaktadır. O halde Başbakanın “AB komiserinin iradesini size oy veren milyonların iradesinin üstünde tutmak, size oy verenleri ne hale getirir?” sorusunu da cevaplaması gerekir! Böyle bir durumda herhalde milli iradeden değil sömürge iradesinden söz edilir!

Yazarın Diğer Yazıları