İlker Başbuğ’dan tarihi tespitler: İşte Atatürk’ün Samsun’a çıkışını başlatan karar

İlker Başbuğ’dan tarihi tespitler: İşte Atatürk’ün Samsun’a çıkışını başlatan karar
Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Sözcü gazetesi yazarı Uğur Dündar’a verdiği röportajda Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı kararının nasıl alındığını anlattı. Başbuğ, kararın alındığı günle ilgili Atatürk’ün anılarından çarpıcı bilgiler paylaştı.

Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı ile ilgili çarpıcı bilgiler paylaştı. İstanbul’da bulunan Atatürk’ün azledilmemesine rağmen yaverinin ve otomobilinin alındığına dikkat çeken Başbuğ, İstanbul’daki hükümette Atatürk’ü kendi saflarına çekmek isteyen isimlerin de bulunduğunu vurguladı.

Başbuğ, ayrıca Atatürk’ün Samsun’a çıkışını başlatan karar hakkında da önemli bilgiler paylaştı.

Sözcü gazetesinden Uğur Dündar’a konuşan Başbuğ’un açıklamalarından satır başları şöyle:

“MUSTAFA KEMAL'İ İSTANBUL'DAN UZAK TUTMAK LAZIM” DİYORLARDI

Bu soruyu Atatürk, anılarında şöyle cevaplıyor:

“O günlerde birtakım takiplere uğrar gibi olduğumu hissediyordum. İstanbul'da hâlâ ordu kumandanı sıfatı ile bulunuyordum. Ne azledilmiş ne emekli olmuş ne de açığa çıkarılmıştım. Bir gün Harbiye Nezareti'nden bir yazı geldi. Otomobilimi ve yaverimi almışlar, ödeneğimi de kesmişlerdi. O gün iktidarda bulunanlardan kendi hakkımda böyle bir muamele beklemiyordum. Bu, henüz geldiği taraf belli olmayan bir baskı idi.

Vahdeddin kabinelerinde benim için farklı görüşlerde olanlar vardı. Birileri beni lehlerine kazanmaya çalışıyorlardı. Diğerleri ise Mustafa Kemal'e emniyet edilemez! İstanbul'da birtakım hazırlıklar yapıyor, bu adamı İstanbul'dan uzaklaştırmak lazımdır diyorlardı!..”

Şimdi burada beni oldukça etkileyen, Atatürk'ün yaşadığı bir olaya değinmek istiyorum:

YANDAŞ GAZETEDEN ATATÜRK VE BAZI KOMUTANLARA KUMPAS

O günlerde İstanbul basınının bir kısmı, İttihatçılardan intikam almak için her fırsatta eski komutanlara şiddetle saldırıyordu. Sadrazam Damat Ferit, Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne mensup olduğundan, böyle saldırılar maalesef rahatlıkla yapılabiliyordu.

Bu gazetelerden birisi de Hukuk-i Beşer gazetesiydi. Gazete 14 Mart 1919'da bir yazı dizisi yayımlamaya başladı. Dizide, I. Dünya Savaşı'na katılan komutanlara çok ağır suçlamalarda bulunuluyordu.

Gazetede yer alan komploya göre; I. Dünya Savaşı esnasında kağıt paranın geçerli olmadığı yerlerde milyonlarca altın ve gümüş para basılarak vagon vagon ordu komutanı denilen yüksek alçaklara, haydut başlarına teslim edilmişti.

Yazıyı, 31 Mart 1909 olayları sırasında “din elden gidiyor” diyerek olaylara karışan Mevlanzade Rıfat yazmıştı.

Komplo Mustafa Kemal Paşa'ya kadar uzanıyordu. İstanbul'daki durumu çok güvende olmayan Mustafa Kemal Paşa olaya hemen tepki gösterdi. Harbiye Nezareti'ne hemen bir yazı yazdı. Yazıda şunları ifade ediyordu:

“…Osmanlı ordularını, onun namuslu kumandanlarını bu şekilde gösterebilme kabiliyeti ancak vatan ve milletin mahvolup dağılmasını arzu eden bir alçakta bulunabilir. Ben, Fevzi (Çakmak) Paşa, Nihat (Anılmış) Paşa, Yakup Şevki (Subaşı) Paşa, İhsan (Sabis) Paşa ve Cevat (Çobanlı) Paşa gibi namus ve istikametlerinden asla şüphe edilemeyecek olan ordu kumandanı arkadaşlarımın bu rezilce teşhire karşı ne diyeceklerini bilemem… Yalnız kendi adıma ve hesabıma bildiririm ki başlarında bulunmakla iftihar ettiğim ordular, soylu Osmanlı milletinin namuslu evlatlarından oluşuyordu.

Bu namussuzca iddiayı ret ve sahibine iade ederim!..

Bu müfteri hakkında kanuni muamelelerin yapılmasının temin buyurulması istirham olunur!..”

Harbiye Nezareti, gazete ve yazarı hakkında suç duyurusunda bulunacağı yerde Mustafa Kemal Paşa'nın başvurusunu gazeteye iletti!..

İFTİRALAR ATILAN MUSTAFA KEMAL HAKARET SANIĞI OLDU

Çok ilginçtir, Hukuk-i Beşer gazetesi Mustafa Kemal Paşa aleyhinde hakaret davası açtı. Mustafa Kemal bir anda sanık durumuna düşmüştü.

Daha sonraki gelişmeleri Mustafa Kemal Paşa, anılarında şöyle anlatmaktadır:

“Bir gün bir celpname aldım. Hakaret zanlısı olarak bir hafta sonra mahkemeye çağrılıyordum. Yaman çatmıştık. Aklımı başıma topladım. Komutanlık mevkiinde değildim. Siyasi bir şey de yapamazdım. Hukuk çareleri bulmalı idim. İsterdim ki bu mahkemede bulunayım, fakat o zamanki İstanbul gazetecilerinin en aşağısı ile karşı karşıya gelmek çok gücüme giden bir şeydi.

Bundan başka, davanın bazı yüksek politikacılar tarafından hazırlanan bir plan neticesi olduğunu da düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım, mutlaka mahkûm olacaktım. Bu vesile ile birçok derdimi döksem bile, bunlar mahkeme salonlarının duvarları içinde kalacaktı. Tanıdığım avukat Sadettin Ferit Bey'i davet ettim. Kendisine vaziyeti anlattım ve fikrini sordum:

-Dava önemlidir, dedi. Mahkum olmanız ihtimali vardır.

-Amma yaptın canım, ben hiç de mahkum olmak niyetinde değilim, dedim.

Maksadımı pek tabi olarak kavrayamayan avukatım cevap verdi:

-Elbette… Fakat müsaade ederseniz, davacının vekili ile konuşayım!

Hayır, müsaade edemem. Haklı olduğumu biliyorum. Bu iş yolumun üstüne çıkan bir dikendir. Hürriyetimden mahrum olmak istemem. Zamana ihtiyacım var. Bana zaman kazandırabilir misiniz, diye sordum. Cevabı: “Buna söz verebilirim” oldu.

Vekilim bir iki defa mahkemeye gitti. Davayı dağıttı. Bana o kadar zaman kazandırdı ki, İstanbul'dan çıktığım gün, 16 Mayıs 1919'da henüz mahkeme bitmiş değildi.

19 MAYIS 1919'DA SAMSUN'A GİDİŞİ BAŞLATAN KARAR

İngilizler Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas bölgelerinde silahlı birlikler kurulduğunu öne sürerek bunların önlenmesini isteyen oldukça ağır bir protesto mektubunu 21 Nisan 1919'da Sadrazam Damat Ferit'e verdiler. Harbiye Nazırı Şakir Paşa, 29 Nisan 1919 günü, Mustafa Kemal Paşa'yı çağırdı.

Atatürk, sonrasında yaşananları anılarında şöyle anlatır:

 “Bürosunda karşısına oturdum. Bir tek kelime söylemeksizin bana dosyayı uzattı. ‘Bunu okur musunuz' dedi. Dosyayı okuduktan sonra Harbiye Nazırı'nın yüzüne baktım. ‘Emriniz paşam' dedim. ‘Ben Sadrazam paşa ile görüştüm. 9. Ordu Müfettişliği için sizi uygun gördük' dedi.

Ben o gün bütün bunları bilmiyordum.

Talih bana öyle uygun şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem.

Nezaretten çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim…”

Atatürk'ün anılarında net şekilde söylediği gibi, 29 Nisan günü, Harbiye Nazırı kendisini çağırdığında Mustafa Kemal'in hiçbir şeyden haberi yoktur.

Sultan Vahdeddin de görevlendirme kararnamesini, 30 Nisan 1919 günü onaylamıştır.