İlla kafasını mı koparsınlar; o da Kubilay!

Kurtuluş Savaşı henüz bitmiş, mütarekenin, müstemlekeliğin dağa, taşa, toprağa, havaya, suya sinen teslimiyetçi ruhu henüz dağılmış, bağımsız Türk devleti henüz kurulmuştu. Genç bile denemezdi daha Cumhuriyet'e. Mevzu bahis tarih sayfası yazılırken, 23 Aralık 1930'da, içine doğduğu dünyaya alışmaya, o dünyayı kendi varlığına alıştırmaya çalışan 7 yaşında bir çocuktu daha "son bağımsız Türk devleti"(miz). Kurumsallaşmasını tamamlamaya çalışıyordu.

İzmir'den haber geldi.

( O İzmir ki işgali, her metrekaresinde iliklerine kadar yaşamış, dolayısıyla Cumhuriyet'in kıymetini çoğu yerden önce ve çok bilmesi gereken şehirlerdendi.)

***

Aralarında kendini "mehdi" ilan eden Giritli Derviş Mehmet'in de olduğu, Küçük Hasan, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan elebaşılığındaki grup Menemen şehir meydanına bir "hendek" kazmış ve sabah namazında camiden aldıkları yeşil sancağı buraya dikip, tekbirlerle etrafında dönmeye başlamışlardı. Silahla korkutarak kendilerine katılmaya zorladıkları halka, arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu bulunduğunu, şeriat bayrağı altında toplanmayanları kılıçtan geçireceklerini söylüyorlardı.

Alay komutanı, "ne oluyor" baksın ve müdahale etsin diye bir yedek subay gönderdi ihbar edilen yere:

Mustafa Fehmi Kubilay.

Önce kurşunladılar.

Yaralanmıştı; cami avlusuna sığındı genç subay.

Giritli Mehmet de peşinden...

Memleketi haçlı işgalinden kurtaranlara "Allah adına" isyan eden çakma Mehdi, yine "Allah adına" bağ bıçağıyla boğazını kesti o gencecik Türk askerinin; "Allah'ın evinde!"

Yetişen ilk askeri birliğin ilk "icraatı"nı söyleyeyim;

Kubilay'ın boğazını kesen Derviş Mehmet başta, çok sayıda haini oracıkta "imha etti"(!)

***

Atatürk'ün, hatıratlarda "Menemen'i haritadan silin" diyecek kadar hüzne ve öfkeye boğulduğu not edilen hadiseden sonra, "Reisi Cumhur" olarak Türk ordusuna yolladığı taziye mesajı şöyleydi:

"Menemen'de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kubilay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kubilay Beyin şehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen'deki ahaliden bazılarının alkışla tahripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hâdisedir.

(...)

 İstilânın acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekilinin uğradığı tecavüzü milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki ettiği ve mütecasirlerle, müşevvikleri, ona göre takip edeceği muhakkaktır."

 

Bu irade doğrultusunda, Kubilay'ın boğazını kesen alçağın bütün suç ortakları yakalandı;

Aynı gün!

Menemen'de, Manisa ve Balıkesir'de sıkıyönetim ilan edildi.

Birinci Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı başkanlığındaki Divanı Harp'te 105 kişi yargılandı. 37 kişiye idam, 41 kişiye hapis cezası verildi.

Yaşı küçük olan ve cezası hapse çevrilenler dışındaki 28 kişi idam edildi; bazılarının idam yeri Kubilay'ın başını kestikleri yerdi!

***

Ve önceki gün, 86 yıl sonra, gencecik bir Türk askeri daha boğazı kesilerek şehit edildi;

Uzman Çavuş Mustafa Uygun.

Sahne aynı, roller başka gibi görünse de, "kafası kesilmedi arkadaşlar boğazı kesildi" diye yahut "cihatçılar değil arkadaşlar kaçakçılar" diye sükunet(!) çağrıları yapabilen aklı evvellere idrak ettirebilmek mümkün mü bilemiyorum ama;

Mesele sarıklı, cüppeli birinin bir Türk askerinin kafasını gövdesinden ayırıp ayırmadığı meselesi değil; mesele bir Türk askerinin boğazına bıçak yahut her neyse dayanabilmiş olması meselesidir. Kaçakçı, terörist, it-kopuk(!) her kim olursa olsun; mesele sergilediği cürettir. Mesele devlet olarak caydırıcılığının kalmaması meselesidir. Ve en nihayetinde bu zeminin oluşabilmiş olması, "Allah'ın adıyla" Orta Doğu'yu Haçlı işgaline açan kafa ve onunla ittifak kurmakta sakınca göremeyen stratejik deha sayesindedir!

***

Şimdi...

Varsayalım, Süleymaniye'de "stratejik müttefikimiz" olan peşmergenin rehberliğinde, bir diğer "stratejik müttefikimiz" ABD, Türk askerinin kafasına çuval geçirdiğinde, tarihimizde, "askerimizin başına çuval geçerse ne yapmamız gerektiği"ne dair bir "emsal" yoktu diye çıktı ağzımızdan o "pratik bir uygulama", "savaş çıkaracak halimiz yok ya" saçmalamaları...

Ama, "askerimizin boğazı kesildiğinde ne yapmamız gerektiğine" dair bir emsal var tarihimizde; Türk askerinin boğazına bıçak dayamaya kalkışanların layık olduğu sona dair bir emsal var.

Henüz "Bunları engelleyecek, önleyecek tedbirleri alıyoruz"dan ileri bir "resmi tepki" duyamadığımız, iktidarının uzunca bir dönemini Kubilay'ın boğazını kesenlere "misliyle karşılık veren" Mustafa Muğlalı ve silah arkadaşlarının adını silmeye adayan bir kafadan bunu beklemek akıl kârı mı bilmem...

Ve fakat... 

Ola ki bu elim olaydan sonra "büyük", "güçlü", BM'den NATO'ya herkese kafa tutabilen bu yeni "kudretli devlet" formu, Cumhuriyet'in daha 7 yaşında çocukken sergilediği tavrı sergileyemezse vay haline. Vah haline.

 

TTB'ye sorular

Tıp Kurumu yöneticilerinin, Türk Tabipleri Birliği'nin Türkiye'yi uluslararası alanda hedef gösterir nitelikteki rapor ve açıklamaları hakkındaki uyarılarına yer vermiştik dün.

Balyoz kumpasına uğrayan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından biri, emekli Tuğamiral Ali Sadi Ünsal, yazımız üzerine, PKK asker hastanelerine saldırdığında, asker kökenli bir hekimin TTB'ye yönelttiği "Kınayacak mısınız" sorusunu hatırlattı sosyal medya hesabından.

Ünsal'ın, Türkiye'yi şikayet etmekten fırsat bulup da asli görevlerini yerine getirip getirmediklerini merak ettiği TTB'ye başka soruları da var:

* TTB'nin, hekimler ve Türkiye'nin sağlık politikalarına yönelik sorunlara da aynı hassasiyeti gösterdiğini söyleyebilir miyiz?

* Tıp fakültelerinin içler acısı haline ve özel üniversiteler bünyesindeki tıp fakültelerine yönelik değerlendirmeleri nedir?

* TUS hakkında ne düşünürler?

* Çapa ve Cerrahpaşa ne olacak mesela; binalar yıkılmak üzere!

Ve bu soru da bir eğitimciden; Ali Deniz Kaygan'dan:

* TTB, terörle mücadelede yaralanan asker, polis, korucuları tedavi etmeyi reddeden doktorlar hakkında ne düşünüyor acaba?

 

Yazarın Diğer Yazıları