İlle de Parlamenter Sistem!

2020 gündeminin baş aktörü Covid-19 olsa da, ülke ekonomisi ve siyasetteki bunalım hali nedeniyle "erken seçim gündemi" de pandeminin peşi sıra popülerliğini koruyor. Çünkü ülkede bir huzursuzluk ve umutsuzluk atmosferi hakim. Gelecek, herkesi korkutuyor. Özellikle de ekonomik açıdan…

Her ne kadar Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı "Türkiye'de yoksulluk sorun olmaktan kalktı" dese de ülke gerçeklerini görmezden gelerek düzeleceğini zannetse de vatandaşın sorunu belli:

Vatandaş yoksul.

Yoksul kategorisine girmeyen de ya borca harca batmış durumda ya da yaşam kalitesi her geçen gün daha çok düşüyor.

Peki, vatandaşın düşürüldüğü bu durumun sorumlusu kim? Nasıl geldik bu günlere? Ekonomiye son darbeyi indiren ne oldu?

Hükümet Sistemi Sorunu

Tam da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı'nın yaptığı gibi, sorunu görmezden gelmek, gerçeklerden uzaklaşmak, temelde ise "halka yabancılaşmak" iktidarın yaptığı en büyük yönetim hatası olsa da benim bugün değinmek istediğim 2018 sonrası her alanda baş aşağı düşmemize neden olan hükümet sistemi değişikliği.

Sistemi getirmek için yapılan kampanyalarda savunulan tüm argümanlar çürüdü:

Sert kuvvetler ayrılığı olacak dendi; kuvvetler kalktı tüm yetkiler tek bir kuvvetin elinde toplandı. Koalisyonlar bitecek dendi; ülke yönetimi partiler arası ittifaklara muhtaç hale geldi. Hızlı karar alınacak, ülke uçacak dendi; adeta baş aşağı çakıldık.

Öyle ki referandum zamanı yeni sistemi en yüksekten savunanlar bile bugün gelinen halden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini sorumlu tutuyor. Dolayısıyla da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı…

Bir noktaya kadar "dış mihraklara" atılan sorumluluğun artık kimseye atılmasının mümkünatı kalmadı. İster vatandaş gözünü açtı deyin ister boş laflara karnı doydu deyin, adını siz koyun ama sorumluluğu kimseye atılamayacak kadar açık ve gerçek bir sorun var.

Bakan Albayrak'ın istifası ardından boş koltukla değer kazanan Türk Lirasını gören vatandaşı kandırmak da eskisi kadar kolay değil.

Nitekim son yapılan anketler de yazdıklarımı doğrular nitelikte. Cumhur ittifakının oylarında ciddi bir düşüşün yanı sıra, vatandaşın bu ittifaka duyduğu öfkede de ciddi bir yükseliş var.

Karıştır, Dağıt, Kazan

Yeni sistemin en büyük handikaplarından biri, oy oranlarındaki küçük yüzdeleri dahi daha önemli kılması. Zira sistemin temel taşı Cumhurbaşkanlığı. Cumhurbaşkanının seçimi için gereken ise basit çoğunluk, yani 50+1.

Hal bu olunca da iktidardaki ittifak kaybettiği oyun telafisini rakip ittifakın içini karıştırarak, anlaşmazlık çıkarıp Millet İttifakını dağıtarak kazanmayı hedefliyor.

Son olarak CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adaylığına çekilmek istendi ama Kılıçdaroğlu bu tuzağa düşmedi ve "Biz bir ittifakız, Millet İttifakı. Biz demokrasiye bakıyoruz, biz cumhurbaşkanı olayını kişiselleştirmiyoruz. Ali mi cumhurbaşkanı oldu, Veli mi cumhurbaşkanı oldu? Bu önemli değil, önce cumhurbaşkanı nasıl olacak, yetkileri ne olacak bu cumhurbaşkanının. Yetkileri üzerinde durmamız lazım. Cumhurbaşkanı, tarafsız ve devletin sigortası mı olacak yoksa sigortasız bir devlet, öyle bir yapı mı olacak?... Biz, … 'Güçlendirilmiş parlamenter sistem' diyoruz. Bu güçlendirilmiş parlamenter sistem içinde Cumhurbaşkanının fonksiyonu, ağırlığı ne kadar olacak? Başbakanın yürütme organı ağırlığı ne olacak? Bütün bunlar ortaya çıkmadan kısır bir tartışmanın içine Türkiye çekilmek isteniyor" dedi.

Bu sözler şunu bir kez daha ortaya çıkartmış oldu ki, önümüzdeki seçimler yalnızca kimler tarafından yönetileceğimizi değil, kimler tarafından "nasıl/ hangi şekilde" yönetileceğimizi de belirleyecek: Tek kişinin alacağı kararlarla mı, yoksa kolektif karar organlarınca alınacak kararlarla mı? Otoriter bir rejimle mi, yoksa demokrasiyle mi?

Yazarın Diğer Yazıları